Denizin Fatihi Teknesinin Deniz’i yazıyor...
5 Eylül 2013
İlk Zamanlarımız :
2012 yazında tanıştık
Temmuz’un 15’i, o zamanlar kocam olacak adam, şimdilerde ise kocam yani
Denizin Fatihi teknesinin Fatih’i… İlk günlerimizden itibaren tekne
kelimesi dilinde, bana soruyor sen ne dersin. Denizde olmak hep
sevdiğim bir şey diyorum, destekliyorum. Yelkenli mi diyor, motorlu mu.
Anlamam diyorum. Kayıkta olsa, botta olsa denizde olucam sonuçta fark
etmez, hem senle olduktan sonra… Yelkenli de karar kılınıyor, düğün
arifemizde teknemizi alıyoruz. İsim biraz benden biraz ondan, tamamen
bizi yansıtan Denizin Fatihi oluyor ve maceralar başlıyor…
İlk Denizin Fatihi :
Önce
Fenerbahçe’de, çok afedersiniz ancak adı böyle, boklu derede bizimkisi.
Aylardan Şubat, biz her hafta sonu soluğu teknemizde alıyoruz. Bendeki
heves kocam kadar yoğun değil ama birlikte olmaktan alınan keyif
yoğundan öte. (maşallah!)
Bokludere :
Tam takım kıyafetlerimiz alınıyor hemen, mevsimlerden kış, ihmal etmemek ve hasta olmamak gerek. Malum büyük gün yaklaşıyor…
Önce
ufak tefek eksikleri tamamlıyoruz, etrafında ağ yoktu mesela birlikte
dokuduk : ) Soğuk havaya, yağan yağmura aldırmaksızın vakit geçirdik.
Fatih hep hasta o ara ama umrunda değil iğne olup olup aynen devam…
Bense hasta olmamak için direnişte. #
6 Eylül 2013
Ve seyirlerimiz başlıyor. İlk etapta şöyle bir uzaklaşıp geri dönmeler
derken uzayan mesafeler gittikçe artıyor… En uzun seyrimizde bize
kuzenim Barbaros ve kız arkadaşı Çiğdem eşlik ediyor. Pazar sabah
erkenden yola koyuluyoruz, şansımıza hava güneşli… Ben ve kocam olacak
adam:) denizin ortasındaki soğuğu biliyor, sıkı sıkı giyiniyoruz, güneşe
aldanan cengaver Barbaros ve Çiğdem üşümeyiz de üşümeyiz diyerek
giyinme olayını pek ciddiye almıyorlar.
Teknemiz yol aldıkça onlarda
üzerlerine ne bulurlarsa alıyorlar. Sakalımız yokki : ) Bu arada
Barbaros’un bacağı dizinden kırık, değnek yardımıyla yürüyor. Teknede
bir oturdu dönene kadar kımıldamak yok.
Fenerbahçeden Kınalı adaya
doğru yol alıyoruz (11:00am), yelken yapıyor ve baya eğimli gidiyoruz,
hızımızda hiç fena değil. Keyifle seyir halindeyiz. Planımız Kınalı
adadan aynı rota dahilinde geri dönmek. Sonra nedense vaz geçiyor ve
adanın etrafından dolanmaya karar veriyoruz, vermez olaydık : )
Adayı
geçince rüzgar bir öyle esiyor, bir böyle, düzeni yok anlayacağınız…
Rüzgar nereye eserse oraya tramola atarak takılıyoruz bizde,
mecbuuuuuur. Otopilotumuz da yok, yeke bir Fatih’in bir Barbaros’un
elinde. Dönüş yolunda artık hava iyice üşütmeye başlıyor. Çiğdem’deki
son durum lahana style giyim üzerine battaniye ve hala tir tir titreyen
beden. Sanmayın ki ben çok farklı, Çiğdem’i 2 ile çarpıp 4’e bölün,
işte beni bulursunuz : ) Kamaraya giriyoruz ısınalım diye, bu sefer mide
bulanıyor; ya bulanıcaz, ya üşüyecez başka yol yok, yola devam…
Saatler
geçiyor hava kararmaya başlıyor (17:00pm) Kara görünüyor görünmesine de
gidiyoruz gidiyoruz ama yaklaşamıyoruz bir türlü… Keyif, huzur,
işkence, mutluluk, hüzün, şükür vede isyan ne ararsan var bizde o ara…
19:00pm sularında varıyoruz boklu deremize, boklu dere boklu dere olalı
böyle güzel görünmemiştir kimseye… Herkes yorgun ama yılgın değil,
akşama gidip şöyle güzel bir yemek lazım yanında birkaç kadehle…
Hakkımızdır!
8 Ekim 2013
Bir başka seyrimizin rotasını boğaza çeviriyoruz, kendi teknemizle şöyle
salına salına boğaz turu yapacağız nişanlımla…
Taze Nışanlılar :
Sabah saatlerinde
çıkıyoruz yola Fenerbahçe’den, elimde fotoğraf makinesi resim çeke çeke
yol alıyoruz. Tankerler mi istersiniz, jetgil motorlar mı, vapurlar mı
efendime söliyim deniz polisimi herkes aynı rotada.
Kız kulesi tüm
ihtişamıyla yanıbaşımızda, sancak Anadolu, iskele Avrupa, karşımızda ise
boğaz, ben baş tarafta tüm İstanbulu kucaklarcasına yol alıyorum, kocam
olacak adam bi ara yekeyi bırakarak bana eşlik ediyor…
Kız Kulesi ve Surlar :
(Son iki resim alıntıdır)
Romantik bir
şekilde seyir halindeyiz… Boğaz sanki kendine doğru gelecek her şeyi
geri itmek istiyor, Tanrım o nasıl güçlü bir akıntı. Biz 5 Knot giderken
o 3 Knot geri gönderiyor, hızımız 2 Knot ama yanından geçtiğimiz
yalıların seyir keyfi şahane, sevdiğimle olmanın keyfi ise paha
biçilemez, bilmiyoruz kaç tanesinde oturuyor olduğumuzun hayalini kurduk
: ) Hayal kurmak bedava…
Boğaz ve Yalılar :
(Son iki resim alıntıdır)
Bir ara motoru kapadık aynı hız aksi yönde
devam, zaten dönecektik. Yani neymiş bedava yol yapmanın tek yolu rüzgar
değilmiiiiş : ) Dönüşte bir önceki seferimizden edindiğimiz tecrübe ile
seyri en rahat rotada ilerliyoruz. Gelirken keyifle başta oturan ben
hayat müşterektir diyerek yeke tutma görevini nişanlımdan devir
alıyorum. Herşey kontrol altında : ) Kah sohbet ediyor, kah muzik
dinliyor, kah atıştırmalık bişiler yiyoruz.
Sorunsuz geçen seyrimizin
sonunda sağ salim, elimizi kolumuzu sallaya sallaya varış yapıyoruz
sevgili deremize… Ne bir anons, ne yardım edecek kimse yok. Sevdiğim
diye demiyorum ama gerçekten yetenekli benim her şeyim. Dereye girişi,
hızını kesişi, nasıl yanaşacağını hesaplayıp ona göre kendini ve beni
yönlendirmesi, tekneyi bağlaması… (maşallah!) Üstelik biz bunları
yaparken hava da kararmış oluyor.
Etrafı toparlayıp yola
koyuluyoruz, beni İzmite bırakan aşkım, Adapazarına devam ediyor.
Sabrediyoruz, yola birlikte devam edebileceğimiz günlere çok az kaldı….
5 Mart 2013
Günler
birbirini kovalarcasına hıphızlı geçerken büyük gün geliyor… Tarih
03.03.13 saat 03:00pm dünya evine giriyoruz nihayet. Just married!
Düğün :
Balayı planlarımızı havanın güzel olacağı günlere öteliyerek önceliği
Denizin Fatihine veriyoruz. 05.03.13 tarihinde biz çiçeği burnunda
evliler arabamızı Pendikte bırakıyor, bizimkini Fenarbahçeden Yalova
Setur marinaya götürmek üzere sabah saatlerinde çıkıyoruz yola.
Tabi
burada ne palamar var ne bir yardımcı. Önümüz, arkamız hatta yanımız
tekne. Birimiz başta, birimiz kıçta ipleri çözüyor diğer tekneleri
ittire ittire çıkıyoruz. Hava güneşli ancak rüzgarda tık yok. Yolun
büyük bölümünü motorla kat ediyoruz, huzurdan mıdır yoksa bulantı
hapının etkisindenmidir nedir bir uyku hali bende, toplam seyir süremiz
5,5 saat, 1,5-2 saat uyumuşumdur başa geçip.
Canım kocam sağolsun her
türlü rahatımı düşünür; altımda minder,başımda yastık, üzerimde polar,
havada deniz kokusu mis… Serinliğin arasından gülümseyen güneş içimi
ısıtıyor resmen. Keyifle uyanıyor ve soluğu Canımın yanında alıyorum.
Kara görünüyor ama ulaşmak yine zaman alıyor.
Vardığımızda Hayatım
telsizle ilk anansonu yapıyor ‘’Denizin Fatihi giriş için palamar rica
ediyor.’’ Cevap gecikmiyor ‘’Hoş geldiniz Denizin Fatihi’’. Hoşbulduk
inşallah…
Tam olarak ne yapacağımızı bilmeden bizi yönlendirenlerin
söylemleri ile hareket ediyoruz. Benim palamar kelimesiyle tanışmamda
tam bugündür. Burada her şey ne rahat! İlk etapta aklımızda Denizin
Fatihini karaya çıkarmak var. Ama sonra acele etmeyelim diyerek
teknemizi evine yerleştiriyoruz. Yeni mekanımız cennet cennet, tahmin
edersiniz, önceki yerden sonra…
Yalovas Setur Marina ve Biz :
Herşeyi yerli yerine koyup kocamla baş başa güzel bir yemek yiyoruz.
Yemek esnasında fark ediyoruzki almış olduğumuz deniz otobüsü biletinin
saati geldi, ama hiç kalkma isteğimiz yok. Yakıyoruz biletleri, bir
sonraki sefer için tekrar alınıyor tabi biletler : )
Teknemizle
geldiğimiz yolu deniz otobüsü ile dönüyoruz. Deniz otobüsü hiç bu kadar
hızlı gelmemişti iner inmez Pendikten arabamızı alıp evimizin yolunu tutuyoruz… İkimizde
yorgun ama halimizden memnun…
İstanbul dönüşünde İzmitten geçerken
mutluluğumuz ikiye katlanıyor, aşkım beni izmitte bırakıp yola tek
başına devam etmeyecek, artık hep beraberiz inşallah.
Sevgilerimle ..
S/Y Denizin Fatihi
Deniz Tanış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder