15 Temmuz 2016 Cuma

Denizin Fatihi Teknesinin Deniz’i yazıyor...

  5 Eylül 2013

İlk Zamanlarımız  :


                  2012 yazında tanıştık Temmuz’un 15’i, o zamanlar kocam olacak adam, şimdilerde ise kocam yani Denizin Fatihi teknesinin Fatih’i…  İlk günlerimizden itibaren tekne kelimesi dilinde, bana soruyor sen ne dersin.  Denizde olmak hep sevdiğim bir şey diyorum, destekliyorum. Yelkenli mi diyor, motorlu mu. Anlamam diyorum. Kayıkta olsa, botta olsa denizde olucam sonuçta fark etmez, hem senle olduktan sonra… Yelkenli de karar kılınıyor, düğün arifemizde teknemizi alıyoruz. İsim biraz benden biraz ondan, tamamen bizi yansıtan Denizin Fatihi oluyor ve maceralar başlıyor…

 

İlk Denizin Fatihi : 



                  Önce Fenerbahçe’de, çok afedersiniz ancak adı böyle, boklu derede bizimkisi. Aylardan Şubat, biz her hafta sonu soluğu teknemizde alıyoruz. Bendeki heves kocam kadar yoğun değil ama birlikte olmaktan alınan keyif yoğundan öte. (maşallah!)

 

Bokludere : 


                 Tam takım kıyafetlerimiz alınıyor hemen, mevsimlerden kış, ihmal etmemek ve hasta olmamak gerek. Malum büyük gün yaklaşıyor…
Önce ufak tefek eksikleri tamamlıyoruz, etrafında ağ yoktu mesela birlikte dokuduk : ) Soğuk havaya, yağan yağmura aldırmaksızın vakit geçirdik. Fatih hep hasta o ara ama umrunda değil iğne olup olup aynen devam… Bense hasta olmamak için direnişte. #

 

 6 Eylül 2013

                Ve seyirlerimiz başlıyor. İlk etapta şöyle bir uzaklaşıp geri dönmeler derken uzayan mesafeler gittikçe artıyor… En uzun seyrimizde bize kuzenim Barbaros ve kız arkadaşı Çiğdem eşlik ediyor. Pazar sabah erkenden yola koyuluyoruz, şansımıza hava güneşli… Ben ve kocam olacak adam:) denizin ortasındaki soğuğu biliyor, sıkı sıkı giyiniyoruz, güneşe aldanan cengaver Barbaros ve Çiğdem üşümeyiz de üşümeyiz diyerek giyinme olayını pek ciddiye almıyorlar.

                 Teknemiz yol aldıkça onlarda üzerlerine ne bulurlarsa alıyorlar. Sakalımız yokki : ) Bu arada Barbaros’un bacağı dizinden kırık, değnek yardımıyla yürüyor. Teknede bir oturdu dönene kadar kımıldamak yok. 

                  Fenerbahçeden Kınalı adaya doğru yol alıyoruz (11:00am), yelken yapıyor ve baya eğimli gidiyoruz, hızımızda hiç fena değil. Keyifle seyir halindeyiz. Planımız Kınalı adadan aynı rota dahilinde geri dönmek. Sonra nedense vaz geçiyor ve adanın etrafından dolanmaya karar veriyoruz, vermez olaydık : ) 

                  Adayı geçince rüzgar bir öyle esiyor, bir böyle, düzeni yok anlayacağınız… Rüzgar nereye eserse oraya tramola atarak takılıyoruz bizde, mecbuuuuuur. Otopilotumuz da yok, yeke bir Fatih’in bir Barbaros’un elinde. Dönüş yolunda artık hava iyice üşütmeye başlıyor. Çiğdem’deki son durum lahana style giyim üzerine battaniye ve hala tir tir titreyen beden.  Sanmayın ki ben çok farklı, Çiğdem’i 2 ile çarpıp 4’e bölün, işte beni bulursunuz : ) Kamaraya giriyoruz ısınalım diye, bu sefer mide bulanıyor;  ya bulanıcaz, ya üşüyecez başka yol yok, yola devam… 

                 Saatler geçiyor hava kararmaya başlıyor (17:00pm) Kara görünüyor görünmesine de gidiyoruz gidiyoruz ama yaklaşamıyoruz bir türlü… Keyif,  huzur, işkence, mutluluk, hüzün, şükür vede isyan ne ararsan var bizde o ara… 

                19:00pm sularında varıyoruz boklu deremize, boklu dere boklu dere olalı böyle güzel görünmemiştir kimseye… Herkes yorgun ama yılgın değil, akşama gidip şöyle güzel bir yemek lazım yanında birkaç kadehle… 

Hakkımızdır!

 

 8 Ekim 2013

                   Bir başka seyrimizin rotasını boğaza çeviriyoruz, kendi teknemizle şöyle salına salına boğaz turu yapacağız nişanlımla… 

 

Taze Nışanlılar :

 

                  Sabah saatlerinde çıkıyoruz yola Fenerbahçe’den, elimde fotoğraf makinesi resim çeke çeke yol alıyoruz. Tankerler mi istersiniz, jetgil motorlar mı, vapurlar mı efendime söliyim deniz polisimi herkes aynı rotada. 

                  Kız kulesi tüm ihtişamıyla yanıbaşımızda, sancak Anadolu, iskele Avrupa, karşımızda ise boğaz, ben baş tarafta tüm İstanbulu kucaklarcasına yol alıyorum, kocam olacak adam bi ara yekeyi bırakarak bana eşlik ediyor… 

Kız Kulesi ve Surlar :

                                                     (Son iki resim alıntıdır)

                   Romantik bir şekilde seyir halindeyiz…  Boğaz sanki kendine doğru gelecek her şeyi geri itmek istiyor, Tanrım o nasıl güçlü bir akıntı. Biz 5 Knot giderken o 3 Knot geri gönderiyor, hızımız 2 Knot ama yanından geçtiğimiz yalıların seyir keyfi  şahane, sevdiğimle olmanın keyfi ise paha biçilemez, bilmiyoruz kaç tanesinde oturuyor olduğumuzun hayalini kurduk : ) Hayal kurmak bedava… 

Boğaz ve Yalılar :

                                                                            (Son iki resim alıntıdır)

                 Bir ara motoru kapadık aynı hız aksi yönde devam, zaten dönecektik. Yani neymiş bedava yol yapmanın tek yolu rüzgar değilmiiiiş : ) Dönüşte bir önceki seferimizden edindiğimiz tecrübe ile seyri en rahat rotada ilerliyoruz. Gelirken keyifle başta oturan ben hayat müşterektir diyerek yeke tutma görevini nişanlımdan devir alıyorum. Herşey kontrol altında : ) Kah sohbet ediyor, kah muzik dinliyor, kah atıştırmalık bişiler yiyoruz.  

                 Sorunsuz geçen seyrimizin sonunda sağ salim, elimizi kolumuzu sallaya sallaya varış yapıyoruz sevgili deremize… Ne bir anons, ne yardım edecek kimse yok. Sevdiğim diye demiyorum ama gerçekten yetenekli benim her şeyim. Dereye girişi, hızını kesişi, nasıl yanaşacağını hesaplayıp ona göre kendini ve beni yönlendirmesi, tekneyi bağlaması…  (maşallah!) Üstelik biz bunları yaparken hava da kararmış oluyor. 


                   Etrafı toparlayıp yola koyuluyoruz, beni İzmite bırakan aşkım, Adapazarına devam ediyor.  Sabrediyoruz, yola birlikte devam edebileceğimiz günlere çok az kaldı…. 

 

5 Mart 2013


                    Günler birbirini kovalarcasına hıphızlı geçerken büyük gün geliyor…  Tarih 03.03.13 saat 03:00pm dünya evine giriyoruz nihayet.  Just married! 

 

Düğün :

 

                     Balayı planlarımızı havanın güzel olacağı günlere öteliyerek önceliği Denizin Fatihine veriyoruz. 05.03.13 tarihinde biz çiçeği burnunda evliler arabamızı Pendikte bırakıyor, bizimkini Fenarbahçeden Yalova Setur marinaya götürmek üzere sabah saatlerinde çıkıyoruz yola. 

                    Tabi burada ne palamar var ne bir yardımcı. Önümüz, arkamız hatta yanımız tekne. Birimiz başta, birimiz kıçta ipleri çözüyor diğer tekneleri ittire ittire çıkıyoruz. Hava güneşli ancak rüzgarda tık yok. Yolun büyük bölümünü motorla kat ediyoruz, huzurdan mıdır yoksa bulantı hapının etkisindenmidir nedir bir uyku hali bende, toplam seyir süremiz 5,5 saat, 1,5-2 saat uyumuşumdur başa geçip. 

                    Canım kocam sağolsun her türlü rahatımı düşünür; altımda minder,başımda yastık, üzerimde polar, havada deniz kokusu mis… Serinliğin arasından gülümseyen güneş içimi ısıtıyor resmen. Keyifle uyanıyor ve soluğu Canımın yanında alıyorum. Kara görünüyor ama ulaşmak yine zaman alıyor.

                   Vardığımızda Hayatım telsizle ilk anansonu yapıyor  ‘’Denizin Fatihi giriş için palamar rica ediyor.’’ Cevap gecikmiyor ‘’Hoş geldiniz Denizin Fatihi’’. Hoşbulduk inşallah… 

                   Tam olarak ne yapacağımızı bilmeden bizi yönlendirenlerin söylemleri ile hareket ediyoruz. Benim palamar kelimesiyle tanışmamda tam bugündür. Burada her şey ne rahat!  İlk etapta aklımızda Denizin Fatihini karaya çıkarmak var. Ama sonra acele etmeyelim diyerek teknemizi evine yerleştiriyoruz. Yeni mekanımız cennet cennet, tahmin edersiniz, önceki yerden sonra… 

Yalovas Setur Marina ve Biz :

 

                   Herşeyi yerli yerine koyup kocamla baş başa güzel bir yemek yiyoruz. Yemek esnasında fark ediyoruzki almış olduğumuz deniz otobüsü biletinin saati geldi, ama hiç kalkma isteğimiz yok. Yakıyoruz biletleri, bir sonraki sefer için tekrar alınıyor tabi biletler : ) 

                   Teknemizle geldiğimiz yolu deniz otobüsü ile dönüyoruz. Deniz otobüsü hiç bu kadar hızlı gelmemişti iner inmez Pendikten arabamızı alıp evimizin yolunu tutuyoruz… İkimizde yorgun ama halimizden memnun… 

                    İstanbul dönüşünde İzmitten geçerken mutluluğumuz ikiye katlanıyor, aşkım beni izmitte bırakıp yola tek başına devam etmeyecek, artık hep beraberiz inşallah. 

 

 Sevgilerimle ..

 

S/Y Denizin Fatihi

Deniz Tanış

2016 Ramazan Bayramı Seyrimiz;

2016 Ramazan Bayramı Seyrimiz;

              Herkese merhaba, bu seyrimizde eşim Deniz ve köpeğimiz Milo ile birlikte yaklaşık 9 gün boyunca Göcek çıkışlı bir seyahat yapacağız. Göcekten Rodos adasına geçip, ikinci ekip Blondie teknesi ile buluşacağız. Rodostan da Symi adasına geçerek ekibimize Si Belle teknesini katacağız. Oradan da hep birlikte diğer teknelerle buluşmak üzere Yeşilova ve Hisarönü Körfezine girmeyi düşünüyoruz. Yoğun bir tatil planı olacak gibi. Bu bölgede bir çok denizci dostumuz var, görüşmek istediğimiz.
 
Teknemiz Denizin Fatihi :




Ve Milo ;


 Kızımız bizi tatile uğurlarken ;



1. Gün Göcek - Rodos ;


               Bir gece önce 22:00 gibi çıktığımız kara ulaşımımız, sabah saat 07:00 gibi Sarsala da son buluyor. Bizi balıkçı kayığı ile sevgili İsa,  teknemiz Denizin Fatihi'ne götürmek üzere orada bekliyor olacak. İskeleye eşyalarımızı indirdikten sonra Deniz ile iskeledeki tekne sahipleriyle sohbete başlıyoruz. İsa on dakikaya gelecek. O ara bize çok yakın bir yerde bir minik kafa çıkıyor denizin üzerine. Caretta bu!!. Çok hoşumuza gidiyor bu olay ilk günden. Hemen sonra altımızda 2 caretta caretta olduğunu fark ediyoruz. Biz onlar hakkında konuşurken, onlar daha da yakına hatta elimizden yem alacak kadar yakınımıza geliyorlar. İki tane dev gibi caretta altımızda 1 metre derinde cam gibi suda zeminden besleniyorlar. Harika bir an. Deniz de, bende bu anları kameraya kaydediyor anın tadını çıkarıyoruz.
Caretta Caretta :










                      O arada İsa geliyor. Altımızdaki kaplumbağalara dikkat etmesini söyleyerek, yavaşca yanaştırıyoruz onu.

               Bugün işimiz çok, kayığa yerleşip hemen denize çıkma planım var. Zira posedion a göre akşam üstü batılı hava artıyor. Geç saate kalmamalıyız.



 
Denizin Fatihi İskelede Biz Bekliyor :






               Gittiğimiz gibi Deniz ile işlere girişip hem yerleşiyor hem de tekneyi temizliyoruz. Ve saat 10:00 da marşa basıyorum. Yolumuz toplamda 36 mil yani 7 saat kadar. Çıkışımızda bizi Göcek denizi tam kafadan 15 knot esen bir rüzgar ile karşılıyor. Dar boğaza kadar 2 mil yol alıyoruz. Dar boğazdan çıkıp güneye döndüğümüzde yine 15 knot esen bir rüzgar bize 35 dereceden geliyor. Hemen tüm yelkenleri fora ediyor ilk yelken seyrimize başlıyoruz. Amacım yelken motor mümkün mertebe yavaşlamadan Rodos a varmak. 

 
Göcekten Çıkışımız :





                   İlk 3 saat seyrimiz keyifli geçiyor. Az dalgalı denizde güzel bir orsa seyir yapıyoruz. Hızımız ortalama 5 knot civarında. 22 mil yol yapmışız. Ee güzel. Yarım saat kadar sonra kuzucuklar kendini göstermeye başlıyor. Motora biraz daha yol verip hızlanıyoruz. Saatler öğleden sonra 3 ü gösterirken hava iyice artıyor, rüzgar 30 sağanakları 35 knota çıkıyor. Hızımız, rüzgar arttıkça yada bir dalgaya çıktıkça doğal olarak iyice düşüyor. Tabi moralimiz biraz bozuluyor. Bir saat önce hiçbirşey yoktu. Sağanaklara önlem olması için flok umuzu birinci camada alıyoruz. Ana yelken tam açık. Buna rağmen hızımız 3 knotlara düşüyor. Kalan 20 mil yolu 3 knotla almak demek, 7 saat daha bu denizleri çekmek demek. Tabi Deniz i deniz tutuyor, halbuki adıda deniz ama. Başlıyoruz resmen denizden dayak yemeğe. O arada Milo fena halde titreyerek bir Deniz in kucağına bir benim, koşturuyor havuzlukta. Onu, en rahat ettiği kıç kamaraya gönderiyoruz. Tekne dövüne dövüne, bir dalgadan iniyor diğerine çıkıyor. İçimizi dışımıza çıkarıyor bu durum haliyle. Tekneyi rahatlatmak için rüzgarı 40-45 derecelere alıyorum, bu seferde dalgalar yandan rahatsız eder halde geliyor.  Ne yapacağımı şaşırdım. Baktım olacak gibi değil rotayı Rodos Marina yerine Lindos a yani adanın daha güneyine çeviriyorum. Adanın saçağına yaklaştıkça dalgalar ufalıyor. Hızımız 4,5 lara çıktı. Gayet iyi, keyfim yerine geliyor. Ama, ne Deniz ne de Milo yanlarına yaklaşılacak gibi değiller. Deniz tutmuş bir kere. Bu şekilde 3 saat daha seyir yapıyoruz. Dalgalar adaya yaklaştıkça azalıyor. Bizde bunu rotamızı her saat başı Adanın kuzeyine bir on derece daha yaklaştırarak çelenklendiriyoruz. Akşam üstü 19:30 gibi Marina önlerine geliyoruz. Yol, rota ile oynamalarla birlikte 36,5 mile çıkmış, tam 9,5 saatte ulaşmışız.

                  Hemen marinaya bağlanıyor, Deniz ile Milo'yu karaya dolaşmaya yolluyorum. İkisini de fena halde deniz tuttu. Geceden beri hiçbirimiz bir şey yememiş, içememişiz. E kolay değil. Hava artmasa idi böyle olmazdı, rüzgarın 35 lere çıkacağını bilmiyorduk. 

 

Rodos Marina :







                                                                                                    ( Son üç Fotoğraf Alıntıdır )
            

                Nitekim Marina Ofis Selen Hanım'ı ziyaret edip. Rodos merkeze iniyoruz. İkimizde çok açız. Direk meşhur restaurantımız Nisos'a giriyoruz. Burada bizi yine Türk olan Fatoş Hanım karşılıyor. Çok güler yüzlü bir bayan. Mekanın yemekleri de muhteşem. Kesinlikle tavsiye olunur. İlk önce midelerimizi sıcak bir çorba ile ısıtarak başlıyoruz. Arkasından mükellef mezeler söylüyorum ilk defa gelen eşim için. Parmaklarını yiyor. Herşey o kadar güzel ki envayi çeşit tad geçiyor damaklarımızdan. Patlayana kadar yiyoruz ayıptır söylemesi. Artık son gelen dev gibi meze tabağının kibarlık olsun diye sadece tadına bakabiliyoruz. Fatoş Hanım bize lezzet çümbüşü yaşatıyor sağolsun. Tüm bu yiyecekler için alkol dahil 60 euro ödüyoruz. Herşey muhteşem. 

Nisos Restaurant :



                                                             ( Son üç Fotoğraf Alıntıdır )

               Yemek sonrası Fatoş Hanım'a müzik dinlemek için nereye gidelim diye soruyoruz. Oda yeni açtıkları bir bar olduğunu, dilersek bizi araçları ile bırakabileceklerini söylüyor. Old Town un içinde. Denizde yemekten önce gezemediği eski şehri görmüş olur hem. Peki diyoruz. Ve daha sonra birlikte Bara geçiyoruz.

                Bar bizi pek açmıyor. Çok yorgunuz sanırım. Sesler ve kalabalık daha da yoruyor. Erken ayrılıp Old Town u dolaşmaya çıkıyoruz. Gece bir farklı güzel. Rodos Old Town bence Prag kadar güzel bir yer. Rodos dünya da en çok beğendim yerler arasında ilk beşte diyebilirim. Deniz hayran kalıyor şehire. Daha önce burası ile okuduğum bilgiler ile Deniz'e kısa bir panaromik tur yapıyorum. Eski Posedion heykelinden, şehrin tarihine dalıyoruz sohbetimizle. 
 
Gece Rodos : 



                                                                                                 ( Son İki Fotoğraf Alıntıdır )

                     Keyfimiz gerçekten yerine geliyor. Bu kadar eziyete değdi doğrusu diye düşünüyoruz ikimizde. Şehri gündüz dolaşamayacağız. Sabah yolumuz var. Kısmetse dönüşte bir gün daha Rodos a uğrama planım var, o zaman gündüz gezeriz diye düşünüyorum.

               Bu arada bize katılacak Blondie ekibi Çiftlik te ara vermişlerdi. Çıkmaya üşenmişler. Öğlen çıkar öğlen sonra Symi Thesselona da buluşuruz diyor yarın ki planımızı yapıyoruz.

Göcek ten Rodos a Yolumuz :


2. Gün Rodos - Symi ;

 

                        Sabah erken kalkan Deniz Milo yu gezdiriyor. Marinanın karşısındaki pastaneden poğaça da almış. Sıcak sıcak poğaçalar ile kahvaltımızı yapıyoruz. Bugün kü seyrimiz Symi Adası na, yaklaşık 22 mil 4 saat kadar kısmetse. Gece geç yattığımız için acele etmiyoruz. Zaten maksat tatil olduğu için, genelde erken kalkmıyoruz. Sabah ben Rodos tan portatif bir klima almak üzere bir kaç telefon görüşmesi yapıyorum ama günlerden pazar olduğu için açık dükkan bulmak zor oluyor. Bir kaç görüşmeden sonra vazgeçiyorum. Bir daha ki sefere diyorum. Yazın tekne seyahatleri çok bunaltıcı olabiliyor. Klima bazen elzem hale geliyor. Portatif ufacık klimalar var yeni çıkan, hesaplı. Ama bulamıyoruz.


Çıkışımız :  





                     Hazırlığımızı yapıp 13:00 civarı marinadan ayrılıyoruz. Sabahtan başlayan batılı rüzgar daha da artmış gözüküyor. Rodos tan Symi rotası batı yönünde, rüzgarı ve denizi kafadan almamak için Serçe Limanına rota tutuyoruz. Yarımadanın saçağındaki sakinliğe sığınarak Symi ye rotayı kırıyoruz. Yolda konuştuğumuz Blondie teknesi akşam üstü Çiftlik ten rahat bir seyirle Pedi ye giriyor. Bizde onlardan bir kaç saat sonra Pedi Koyu ağzına gelmiş oluyoruz. Si Belle teknesi Sencer Ağabey ve Sibel Abla bizden önce Symi ye gelmişti. Onları arayarak demir tutturamayan Blondie teknesine yardım etmeleri rica ediyoruz. Koyda boş kalan sadece birkaç yer var onlarda demir tutmayan eriştelikler. Biz geldiğinizde Si Belle ve Blondie yanyana alargada bizi bekliyorlar. Bizde demir atma uğraşlarına başlıyoruz. İlk demir tutmuyor bir daha farklı bir yeri deniyoruz. Orası da olmuyor yine farklı bir yer. Üçüncü dördüncü derken Kastaras restaurant a kıçtan kara olacak kadar yaklaşarak en uzaktan demirimizi döşeyip bağlanmayı deniyoruz oda sağlıklı gözükmüyor. 21:30 Pedi-Symi merkez otobüsüne yetişmek iztiyoruz ama nafile. Keşke klima aramakla vakit harcamasaydım diyorum kendime. Karaya yakınken Denizi Milo ile karaya gönderiyorum. Dolaşsınlar bari, bende demir stresini bir bira açarak acaba tutarmı diye ara ara demir toplamakla geçiriyorum. Oda olmuyor. Ekip dönünce yer değiştiriyor yer aramaya çıkıyoruz yine. Baktım olacak gibi değil koyun sahile en yakın kısmına tüm demiri döşeyerek tornistanla demiri zeminde çekmeye başlıyorum elbet bir yerde tutar artık. O ara Sencer Ağabey arıyor, senmisin o diye, evet diyorum tutmuyor kereta. Nitekim yarım saat uğraşdıktan sonra Ultra çapanın keyfi geliyor ve tutuyor. Deniz le bir oh çekiyoruz resmen. Dün yediğimiz denizler bugün tutmayan demir canımıza okudu. Apar topar karaya çıkıp Sencer ağabey leri buluyoruz. Sahildeki yeni açılan restaurant da bir şeyler yiyorlar. Otobüs gelmek üzere, onlarıda alalım istiyoruz ama henüz sofradalar. Peki biz önden gidelim ama siz mutlaka gelin diyoruz zira Symi de bu gece büyük eğlence var. Geleceğimizi haber verdiğimiz Giorgios ve Pantelis bizi bekliyor. Tabi Blondie ekibide bizden öne Symi merkeze geçtiler. Pantelis in leziz yemekleri ile başlıyoruz gecemize. Sağolsunlar her zamanki gibi muhteşem bir masa hazırlamışlar bize.  İki ekip mükellef bir yemek yiyoruz Pantelis restaurant da. 


Si Belle Ekibi :



Restaurantımız ve Şefimiz Pantelis :

 




                                                               ( Son İki Fotoğraf Alıntıdır )

                       Blondie ekibini tanıtayım bu arada sizlere. Blondie Ferhat ve Berat kaptanlığında, eşleri Hülya ile Tuba ve onların 7 yaşındaki süper yakışıklı ve akıllı oğulları Bertuğ. Teknelerinde çocukta olduğu için daha dikkatli olmak durumdalar seyirlerinde. Tuba ve Bertuğ ilk yelken seyahatlerindeler. Çok uzun seyirler düşünmüyorlar. Kısa etaplarla bizi takip edecekler.

Masanın Başında Blondie Ekibi ve Süper Tatlı Bertuğ :
 

 
                    Pantelis den sonra hep birlikte Harani Bar a geçiyoruz. Burasının sahipleri yine arkadaşlarımız. Hep birlikte bir masada toplanıp hasret gideriyoruz. Yaklaşık bir sene önce gelmişti en son eşim Deniz. Arkadaşlarımızla hoş sohbetler edip likidler tüketiyoruz. Gece geç vakitlerde de teknemiz Denizin Fatihi nin yolunu tutuyoruz. Sabah Yeşilova körfezine geçeceğiz. Öğlen Ada Boğazında yüzüp akşamda Söğüt e bağlanacağız kısmetse.

Harani Bar :

 

3. Gün Symi-Yeşilova Körfezi ;

                   Sabah biz yine erken uyanamıyoruz. Kolaymı üç gündür koştur koştur denizlerdeyiz. Gece desen şehir turları, yemekler, eski dostlarla hasret gidermeler derken yorgunluk hat safhada. Bari sabah çok erken kalkmayalım istiyoruz. Yolumuzun da az olması bizi uykuya yenik düşürüyor. Yine öğlen civarı anca demir almaya niyetleniyoruz Blondie ile. Sabah kahvaltılarımız yine pastaneden sıcacık bol peynirli pohaçalar. Bayılıyorum bu yunanların pastanelerine herşey ev ürünü kadar güzel ve taze. Akşamdan konuşuyoruz sıcak pohaçaları kaçırmadan alalım diye. Sağolsun Deniz Miloyu gezdirirken hallediyor hemen sıcacıklarken o işi. Bir elinizde pohaçalar bir elimizde ırgat kumandası ayrılıyoruz Pedi den. 

Symi den Çıkışımız :




                 Si Belle ekibi sabah erken kalkmış çıkmışlar. Pedi girişindeki Agia Marina isimli turkuaz suları Bora Bora ile yarışan koyda yüzmekteler. Çıkarken onlarıda arıyor bilgi veriyoruz. Hep birlikte peş peşe karşı kıyıya Bozburuna doğru seyrimize başlıyoruz. 

Agia Marina :
 


                                                                                                     ( Son İki Fotoğraf Alıntıdır )

                 Yolumuz yaklaşık 12 mil. Gideceğimiz Adaboğazında Cheesecake Teknesi İnan ve eşi demirde. Bir haftadır hiç ayrılmadan burada dinleniyoruz diyorlar. Biz ailece Adaboğazını çok seviyoruz, derinliği yer yer 50 cm e  düşebilen bu boğaz, ana kara ile minik minik adalar arasında kalmış bir cennet. Geçtiğiniz sene Denizle burada 3 gün geçirmiştik. 

Seyrimiz ;




Bozburun Adaboğazı :






                 Koya girerken İnan ı arıyoruz. Botuyla hemen yanımıza geliyor, yardım lazımmı diye soruyor sağolsun. Kıçtan koltuk almayacağımız için sorun değil diyoruz. Önden biz girerek üç tekne nereye demir atıp aborda olabilirz diye bakınıyoruz. Hava sakin içeri deniz girmiyor. Koyun müsaid bölümüne yerleşiyoruz. Üç tekne aborda olduktan sonra İnan da eşi ile birlikte bize katılıyor. Çok keyifli bir kaç saat geçiriyoruz hep birlikte. 


                İnan Gezgin Korsan dan arkaşımız. Teknesi daha evvel İstanbul da idi. Artık oda bizim gibi bu turkuaz sularda bırakmaya karar vermiş teknesi Cheseecake i. Musaid oldukca ailece gelecekler onlarda. İnşallah bu güzel sularda tekrar görüşürüz.



                Bayram haftasında bir çok yelkenci dostumuz Ege Denizinde olacak. Bir çoğuyla gelmeden konuştuk. Bir gece hep birlikte bir yemek yiyelim istiyoruz. Tabi bayramda restaurantlarda yer bulmak biraz zor. Şimdiden bunu ayarlamalıyım. Katılımcı dostları belirledikten sonra Selimiye, Turgut ve Orhaniye de muhtelif yerleri arıyorum. Niyetimiz çarşamba akşamı yapmak yemeği. Bakalım yer bulabilecekmiyiz?



               Adaboğazında bir kaç saat geçidikten sonra. Söğüt e geçeceğiz. 

              Akşamüstü saatlerimiz 18:00 gösterdiğinde Adaboğazından çıkıyoruz. Söğüt buradan çok yakın 4 mil kadar. Bir saat sonra Söğüt Octopus Restaurant a bağlanıyoruz. Bu mekan bu bölgede çok meşhur. Yer bulmak için bir gün önce iskelede 3 tekne için yer ayırtıyoruz. Burada bağlanma, beton iskeleden tonoz alınarak yapılıyor. 

 Octopus Restaurant :


               Restaurantda akşam yemeği için boş masa bulamıyoruz. Ne yapalım bizde teknelere söyleriz diyoruz. O geceyi hep birlikte Octobus un tadına doyulmaz yiyecekleriyle dört aile önce teknemizde sonra boşalan bir masada sürdürüyoruz. Tabi burada hesaplar biraz tuzlu, meşhur restaurant olunca böyle oluyor.

           Yarın ki planımız dört tekne Kocabahçeye geçmek. Gündüz Dirsekbükü Koyunda yüzme molası verir öyle geçeriz diye sözleşiyoruz. Mesafe yine çok yakın çünkü.



4. Gün Söğüt – Kocabahçe ;




                   Blondie ile birlikte Söğüt den çıkışımız öğleni buluyor. Hava sıcak olması Si belle ekibini biraz bunaltmış durumda, saat 10:00 gibi bir koyda yüzmek üzere önden çıkıyorlar. Aslında bizde genelde sabahları yola çıkıyoruz bu tür seyahatlerde, ama hem Blondie nin geç hareketlenmesi hemde Deniz in biraz dinlenmek istemesi bizi daha geç çıkmaya sevk ediyor.



12:00 gibi çıkıyoruz yerimizden. İstikamet Dirsek Bükü. Mesafe yaklaşık 9 mil.



                    Koydan çıkınca bizi 20 knot civarında bir rüzgar karşılıyor. Madem rüzgar var neden yelken yapmıyoruz diyerek tam arma yelkene başlıyoruz. Rüzgar gideceğimiz yönden gelmekte, olsun acelemiz yok diyoruz, tramola ata ata Atabol kayasını dönüyoruz. Rüzgar olması hem havayı biraz serinletiyor hemde motor çalıştırmadan yol alabilmemizi sağlıyor.

Denizin Fatihi ;


                   14:00 civarı yelken marifeti ile Dirsek Bükü ne giriyoruz. Si Belle ve Blondie ekipleri içeride uygun yer aramakta. Koy içerisinde dolaşırlarken restaurant a yakın bir yerde boş tonoz bulan Sencer Ağabey oraya bağlanıyor. Blondie bizi koyun girişinde beklemekte. Bizde çok fazla kalmayacağız düşüncesi ile koyun ağzına yakın kısımda demir atan Blondie teknesine aborda oluyoruz. Akşam üstüne kadar buralıyız. Yüzüp eğleniyoruz. Bir ara biz Deniz ile Si Belle teknesini ziyarete gidiyoruz. Gerçekten buldukları yer çok güzel. Deniz sanki tamamen şeffaf, tekneleri havada duruyor gibi. Onlarda buraya bayıldıklarını akşam burada kalmak istediklerini söylüyorlar. Tabi ki diyoruz. Orhaniye de ertesi gün akşam yemeğimiz var, orada buluşmak üzere diyerek kendi teknemizin yolunu tutuyoruz.


Dirsek Bükü ;

 ( Alıntıdır )


                     Bu arada Cheesecake teknesi Sabah erkenden direk Kocabahçe ye geçtiler. Biz yüzmek için Dirsek Bükü ne uğradıktan sonra yanlarına geçeceğimizi söylemiştik. Onları arayarak buradan birazdan çıkacağımızı bildiriyoruz. Yanılmıyorsam saat 17:00 civarı demir alarak Blondie ile birlikte çıkıyoruz koydan.



                     Kocabahçe yine buraya çok yakın, 2 mil kadar. 18:00 civarı koya giriyoruz. Restaurant iskelesinde yer yok. Bayram dolayısıyla her yer çok kalabalık. Koyda bir tur attıktan sonra İnan bizi botuyla karşılıyor. Cheesecake demir atıp kıçtan kara olmuş, bizde onun yanında kalan iki teknelik yere yan yana demir atıyoruz.


Kocabahçe Koyu ;

  ( Alıntıdır )


                     Bu gece buralıyız. Akşam için restaurant da yer ayırttırdık. Kocabahçe nin özelliği tüm sebzelerini kendileri bahçelerinde yetiştiriyor olmaları. Hatta sabah kahvaltı için birkaç domates alabilir miyim dediğinizde sizi direk bahçeye yani dalına yönlendiriyorlar.



                     Akşam enfes mezeler eşliğinde dört aile mükellef bir yemek yiyoruz. Mekanın sahibi emekli bir öğretmen. Bir ara masamıza gelerek misafirlerimize hoş geldin diyor. Müzik yok mu diye sorduğumuzda, klarnet çalan arkadaş size meyva hazırlıyor işi bitsin hemen yollarım diyor, gülüyoruz. Klarnet gelene kadar bende mutfakta bulduğum darbukayı alıyorum. Berat bateri çalıyor boş zamanlarında. İki müzisyen bize keyifli bir akşam yaşatıyorlar.



                     Yarın Orhaniye ye geçeceğiz. Akşam denizci dostlarla toplu bir yemeğimiz olacak. Sonrasında Hakan Hamiş bize latin danslarından Bachata dersi verecek.



5. Gün Kocabahçe – Orhaniye ;




                Sabah erken uyanan ekipler kahvaltılarını yapmakta. Yine gideceğimiz mesafe yakın olduğundan pek acele etmiyoruz. Yolumuz 10 mil kadar.


Seyrimiz ;



İlk Aksilik ;



                Herkes teknesinde ıvır zıvır işlerle uğraşmakta. Bir ara eşim ve ben Blondie teknesinde kahve içmeye geçiyoruz. Öğlen civarı rüzgar biraz sertliyor koyda. Rüzgarı yandan alan Denizin Fatihi nin kayaya bağlı kıç halatı şerit halat. Rüzgar arttıkça inanılmaz ses yapmakta. Acaba sesi azaltmak için ne yapabilirim diye düşünürken, kurt ağzının kestiği halat bir anda kopuveriyor. Tabi bizim kayık demirin kuvveti ile öne doğru atılıyor. Hop mop demeye kalmadan açılıyor bizim kayık tek başına. Ben hemen bota, oradan da bizim kayığa geçiyorum yıldırım hızında.



                 Bu tür kıçtan kara bağlamalarda biz dümeni genelde söküyoruz. İyi halt ediyoruz. Rahat geçelim diye yaptığımız bu işlem başımıza dert oluyor. Teknenin başındayım ben ama, dümen yerinde yok. Motoru çalıştır, dümeni al yerine tak derken tekne iskelemizde bulunan İnan ın teknesine yaslanıyor. Ufakta olsa bir çizik bırakıyoruz. Usturmaçalarımızın tümü açık ama tam köşeden dokunuyoruz. İnan dan özür dileyerek tekrardan teknemizi aynı kayaya bağlıyoruz. Bir macera daha ucuz atlatıldı. Çok şükür kimsede bir sıkıntı yok. 



                 Sonrasında çıkış hazırlıklarına başlıyoruz. Öğleden sonra 14:00 civarı tüm ekipler çıkmaya hazır oluyor.



Gideceğimiz mesafe 10 mil kadar.



                  Mekana yaklaşırken görevliyi arıyor ve ne yapacağımızı soruyoruz. Tonoz olduğunu oraya bağlanabileceğimizi söylüyor. Bizde organizasyon ile ilgileneceğimiz için teknemiz yakın olsun, eksik alet edevat gerekirse alırız, düşüncesi ile boş olan tonozlardan birini alıyor ve bağlanıyoruz. Yalnız bir sorun var, tonoz halatını ne kadar çekersem o kadar geliyor. Tekrar sorun olur mu diye soruyoruz, olmaz deniyor. Hemen yanımızda Hamiş in teknesi Salsa da tonozda. Ona da soruyoruz var mı sizde bir sorun diye onda da yok. Peki madem burada kalalım diyoruz. Diğer tüm katılımcı tekneler Kale Adasının arka tarafına bağlanıyorlar.



                  Restaurantın önünde eskiden iskelesi varmış. Belediye Orhaniye deki iskeleleri yıktığı için artık yerinde yeller esiyor. Ama tonozları halen orada durmakta. Tabi biz tonozların iskeleye bağlanmak için olduğunu bilmiyoruz.



                  Nitekim hazırlanıp yemeğe geçiyoruz. Restaurant dan ve servislerinden memnun olmasak da biz yine dostlarla keyifli bir akşam yemeği yiyoruz. Yemekten sonra Hakan Hamiş in Bachata dersine katılıyor tüm ekipler. Yine keyifli geçen bir akşamın sonuna geliyoruz. 

Bachata ;




                  Bu arada mekandan memnun kalmama sebebimiz, başta anlaştığımız fix menü fiyatını yemekten sonra değiştirmeleri. Çok üzülüyorum. Çünkü organizasyonu ben yapmıştım. Araya diğer denizci arkadaşlar giriyor ve işi tatlıya bağlıyorlar. Ama ben hiç memnun değilim durumdan. Bir daha bu restaurantın kapısından geçmem diyorum içimden.

 

İkinci Aksilik ;



                  Neyse, hesap işi bittikten sonra telefonum çalıyor. Arayan Hamiş. Acil tekneye gelmemi, sorun olduğunu söylüyor. Botla hemen  tekneye uçuyorum. Bir bakıyorum üç teknede birbirine girmiş. O arada Hamiş Salsa yı kurtarmış. Benim kayığında iskele bordasına, tonozda bağlı olan üçüncü tekne kafadan girmiş. Gece gece ya sabır diyerek, tek başıma ayırmaya çalışıyorum. Tonoz halatındaki midyeler yüzünden ellerim kesik içinde kalıyor. O arada koşarken haber verdiğim Restaurant yetkilisini arayarak bilgi veriyorum tekrar. Gelmesini yardım etmesini istiyorum. Hiç umurunda değil. Yaklaşık yarım saat sonra geliyor beyfendi. Bu tonozların güvenli olduğunu bağlanabileceğimizi sen söylemedin mi dostum diyorum. Hayır demez mi. Peki yarın durumu sahil güvenliğe açıklarsın diyerek, tonozu atıp çıkıyorum. Gece gece ne yaparım tek başıma diye bakınırken Deniz geliyor bir arkadaşın botu ile. Birlikte diğer teknelerin olduğu bölgede bir teknelik alarga için boşluk buluyoruz. 60 metre zinciri 8 metre derinliğe seriyor, tuttuğundan emin olduktan sonra da rahatlıyoruz. Aksilik işte diyoruz. Diyoruz ama bile bile lades aslında. Tekrar anlıyoruz ki işi bildiğini zanneden yardımcılar çok tehlikeli olabiliyorlar. Neyse sabah bakacağız artık teknenin zararına. Gece o stresle uyumak pek kolay olmuyor. Sabah ola hayır ola.


Orhaniye ;



  ( Son İki Fotoğraf Alıntıdır )


6. Gün Orhaniye – Selimiye :




                 Gece sinirden uyku tutmadığı için öğlene doğru uyanıyorum. Ellerim davul gibi şişmiş, mikrop kapmış belli ki. O arada Deniz kahvaltıyı hazırlamış. Ayak üstü kısa bir kahvaltı sonrası tekneyi kontrol için bota atlıyorum. Denizin Fatihi nin küpeştesi alüminyumdan. Ve iskele taraftaki küpeşte profili hem çizilmiş hemde eğilmiş. Canım sıkılıyor. Restaurant a çıkıyorum botla yetkili arkadaşı çağırıyor, durumu gösteriyorum. Pek bir sesi çıkmıyor görünce. O arada benimde tanıdığım bir arkadaşı çağırmış duruma baksın diye, oda bakıyor ses yok. Ne olacak diyorum lütfen şikayet etme benzeri söylemler. Kötü niyetli biri olsam başlarına çok iş açarım ama neyse diyorum Allah ın dan bulsun. Bota atlayıp bir daha geri gelmemek üzere uzaklaşıyorum oradan.



                   Bugün kü seyrimiz Selimiye. Si Belle Teknesi Gökova ya çıkma kararı alıyor ve sabah erkenden ayrılıyor Orhaniye den. Akşam yemekte görüştüğümüz Trilya teknesi Orhan Tatlıcalar ve İnan sabah erkenden Selimiye ye geçtiler bizi orada bekliyorlar. Bizde Blondie ekibi ile onlara katılmak üzere Orhaniye den çıkıyoruz.



                   Yine güzel bir rüzgar var. 10-15 Knot civarı rüzgar ile kolayına bir seyir olacak. Goneo yı açarak seyre başlıyoruz. Yolumuz 7 mil civarında.



                   Yaklaşık bir buçuk saat sonra Selimiye ye giriyoruz. Trilya ve Cheesecake koy içinde alargada, Blondie ise İnan ın yardımı ile Selimiye Belediye iskelesine bağlanmış. Bizde Trilya nın yanına demirimizi funda ediyoruz. Hava çok sıcak bugün. Hemen kendimizi suya atıyoruz. Bir iki saat yüzme molasından sonra Deniz ile bota atlayıp Blondie nin yanına gidiyoruz. Ekip burayı çok sevmiş, akşam kalma planları yapmakta. Bayram olduğu için Selimiye ana baba günü doğal olarak. Ama iskele kısmen boş. E peki madem, bizde bu gece burada bağlanalım diyorum. Kızlar çarşı pazar gezerken Beratla ikimiz Denizin Fatihi ni iskele getiriyoruz. Akşam buradayız.


Selimiye ;


 
                                                                          ( Son İki Fotoğraf Alıntıdır )




                   Selimiye de bize Deniz in kardeşi Duygu ve eşi Gürkan katılacaklar. Sabah Bodrum dan Selimiye ye gelmeleri için onlara transfer ayarlıyoruz.



                  Blondie ekibi ile gün boyu temizlik yapıyoruz. Hazır elektrik ve suyumuz varken bu işler çıksın aradan istiyoruz. Kızlar dışarda iken biz teknenin dışını tertemiz yapıyoruz. Kızlar gelince de içerisini süpürüp siliyorlar. Birkaç gündür hep alargada olduğumuz için bu herkese iyi geldi. Medeniyet güzel bir şey.



                  Akşamüstü işler bitince temiz pak giyinip şehre, daha doğrusu kasabaya iniyoruz hep birlikte. Selimiye o kadar kalabalık ki yürümek bile çok güç. Hele yemek için bir yer bulalım diyoruz mümkün değil. Pastaneler bile çok kalabalık. Neyse ayak üstü bir dönercide karnımızı doyuruyoruz çok şükür. Fiyatlar tavan yapmış durumda. Bir dürüme yanılmıyorsam 25 tl gibi bir rakam ödüyoruz. Türkiye deki esnafı anlamak mümkün değil. Zaten sadece iki bayramda bu kadar kalabalık oluyor bu tür yerler. Niçin bu kadar yüksek fiyatlar çekiliyor anlayamıyorum. Yunan adalarında aynı döner dürüm 8 TL ye tekabül ediyor. Ve fiyatı hiç değişmiyor. Bizdeki bu zihniyet değişmediği sürece turizm hiçbir zaman istenildiği yerlere gelemeyecek.



 Akşam çok geç olmadan teknelerimize geçip dinlenmeye çekiliyoruz.



7. Selimiye – Symi :




                Sabah 9 gibi misafirlerimiz geliyor. Bugün artık yavaş yavaş dönüş rotasına başlıyoruz. Önce Symi oradan Rodos ve Göcek te bitiriyoruz seyahatimizi. Symi ve Rodos u hem yolu bölmek adına hemde misafirlerimizi gezdirmek adına durak yapacağız.

Duygu Ve Gürkan ;






                Saat 10:00 gibi Selimiye den ayrılıyoruz. Hava yine çok sıcak. Rüzgar bu rotada genelde kafadan gelir. Bugünde aynı. Orsa gidebilmek adına biraz batıya dönüyor ve tüm yelkenleri açıyoruz.

Seyir ;



                Acelemiz yok. Zira Symi ye hava kararırken girme düşüncesindeyiz. Bu yaz göçmen krizi dolayısıyla Yunan Adaları çevresinde AB gemileri kontroller yapmakta. Yunan Sahil Güvenliği de işi daha sıkı tutmakta. Bizde bir gece konaklayacağımız için giriş yapmadan sabah çıkmak istiyoruz. Bakalım zorda kalırsak giriş yaparız tüm evraklarımız tamam.



                Yelken yaparak 3 knot civarında hızlarla Symi ye yaklaşıyoruz. Saatlerimiz 16:00 yı gösterdiğinde Agia Marina ya giriyoruz. Erken gelmemizin rahatlığı ile burada birkaç saat yüzme molası vereceğiz. Burayı gören ekip hayran kalıyor ve hemen kendilerini turkuaz sulara bırakıyorlar. 

Agia Marina ;





                 Yüzme molasından sonra Symi Merkez limana dönüyoruz. Oyalanmak adına limanı denizden gezdiriyoruz misafirlerimize. O arada uygun bir alarga mevkii bulursam demir atacağım. Bu arada ırgatımız demir atma çabasında iken tekliyor. Bir iki denemeden sonra derinliklerinde uygun olmaması yüzünden bu düşünceden vazgeçiyor ve tekrar Pedi koyuna dönmeye karar veriyoruz. Saatler 20:00 yi gösterirken Pedi ye giriyoruz. Şansımıza eski iskele boş görünüyor. Bizden yarım saat önce Yunan SG gelip giriş yapmayan tekneleri korkutmuş ve çoğu tekne çıkmış. Gayet rahat bir şekilde iskeleye aborda oluyoruz. Yer bulmamız iyi oldu, ırgat arızası yüzünden elle toplamak çok zor olacaktı.



                  Bu akşam da buralıyız. Hemen meşhur restaurantımız Pantelis te yer ayırtıyoruz. Otobüsü kaçırmamak içinde hemen giyinip merkeze iniyoruz.



              Symi merkez oldukça kalabalık. Tahmin edeceğiniz gibi herkes Türk. Bayram tatili her yere yaramış anlaşılan.



              Bu akşam Pantelis te canlı müzik var. Çalanda arkadaşımız Vasilis. Sağolsun Ajda Pekkan bir çok Yunan parçasını Türkçeleştirdiği için parçalara yabancı değiliz. Bunu bilen Vasilis hep bildiğimiz parçaları çalıyor o gece. E tabi yine soslisti Deniz. Bütün gece vur patlasın çal oynasın eğleniyoruz Pantelis te. Giorgio ve Pantelis sağolsun misafirlerimizi tanıyınca çok yakından ilgileniyorlar yine bizimle.  



               Gecenin ilerleyen vakitlerinde son durak mekanımız Harani Bar a geçiyoruz. Giorgio nun Türkiye den misafiri Şeyda da Symide. O gece sabaha kadar barmen Alexis in kokteylleri ile hep birlikte kurtlarımızı döküyoruz. Çok yorucu bir gece. Selimiye de dinlenmemiz iyi olmuş bir gece evvel.

Harani Bar ;






Sabah rotamız Rodos. Yaklaşık 23 mil, 5 saat kadar sürecek. Sabah ola hayır ola.



Gece geç vakitte dinlenmeye çekiliyoruz.





8. Gün Symi – Rodos :




               Öğlene doğru uyanan ekip, kahvaltı içi sıcak pohaçalar almış. Kahvaltımızı Thesselona da yapmak üzere 13:00 gibi Pedi den çıkıyoruz. Ekip burayı ilk defa görecek çok heyecanlılar. Koyun girişinden itibaren doğaya aşık oluyorlar. Irgat arızamız olduğu için demir atmayı düşünmüyorum. Koya girmeden kahvaltımızı bitiriyoruz. İçeri girince de suya yüzen bir halat atarak herkesi denize yolluyorum. Bende ara ara atlayıp çıkarak rahatlıyorum. Bir saat kadar yüzdükten sonra Rodos a rota tutuyoruz.

Thesselona ;






                Yolda rüzgar tam iğnecikten 20 knotlara çıkıyor. Tam arma 5 knotlarla ilerliyoruz. Seyrimizin son iki saatinde rüzgar 35 knotlara dalga yükseklikleri 3 metrelere dayanınca dümeni elle idame etmek zorunda kalıyoruz. Bu arada Selimiye de bizden ayrılan Blondie ekibi Söğüte girmiş dün gece. Bugün geçte olsa Rodos a gelecekler onlarda. Akşam hep birlikteyiz yine.



                Seyrimizin son iki saati deniz arttı demiştik. Geç çıkan Blondie de kızlar ve bir çocukta var. Korkacakları düşüncesi ile haber veriyoruz. Dikkat etmeleri için. Zira biz oldukça sallandık.



                Nitekim akşam üstü 18:00 civarı marinaya giriyoruz. Yine bizi ofis çalışanı Selen Hanım karşılıyor. Kendisinin sıcak gülümsemesi ile karşılanmak bizi memnun ediyor yine.


                Marinada tekrar medeniyete kavuşmanın mutluluğu ile kendimizi duşlara atıyoruz hemen. Yaklaşık bir bir buçuk saat sonra Blondie de geliyor. Onu da yanımıza bağlıyor ve biz merkezi dolaşmak üzere taxiye atlıyoruz. Blondie ekibi de işlerini bitirdikten sonra yemekte bize katılacak.



                 Rodos bir başka güzel. Old town olsun merkez limanı olsun tarih kokuyor. Gündüz gezemediğimiz Old Town un tüm sokaklarını arşınlıyoruz. Hava kararana kadar girmediğimiz delik kalamıyor. Ekip Rodos a bayılıyor. Bende okuduğum kitaplardan bildiğim tüm bilgileri kendilerine iletiyorum yürürken. Eski posedion heykelini anlatıyor, Old town merkezindeki çeşmeyi gezdiriyorum. Tur rehberi oldum bu seyahatler sayesinde.

Rodos ;





                Akşam yine Fatoş Hanım ın çalıştığı Nisos Restaurant a geçiyoruz. Fatoş hanım bize enfes yiyecekler hazırlatıyor. Burada sevdiğimiz ne varsa Duygu ve Gürkan için onları sipariş ediyoruz. Yemeğe bayılıyorlar. Tipik yunan mezeleri söylüyoruz. Mükellef bir yemek yiyoruz.



                Bizden iki saat sonra Blondie ekibide bize katılıyor. Onlarla da birer kahve içip ayrılıyoruz. Bu gece erken yatacağız. Dün gece Symide çok yorulduk.



                Yarın kısmetse Göcek e geçeceğiz. Yolumuz yaklaşık 35 mil kadar. İnşallah ilk gün geldiğimiz gibi bir havaya denk gelmeyiz. Tatili uzatmaya bile sebep olabilir.



9. Gün Rodos – Göcek :




                Sabah saat 10:00 gibi çıkmaya hazır oluyoruz. Tam çıkmaya niyetlenirken Marinaya bir tekne giriyor. Rüzgar içeride 20 knotlar la esmekte. Gelen tekne Esperenza Atilla Korsan. Geko dan tanıdığımız bir tekne. Tek başına seyir yaptığı için botla onun bağlanmasına yardım ediyor ve öyle çıkmaya karar veriyoruz.



                Saatlerimiz 11:00 i gösterdiğinde çıkmak için hazırız. Selen hanım a bilgi veriyoruz. Bu arada Selen Hanım ın eşi Emanuel in yürüyemeyecek kadar ciddi bir rahatsızlık geçirdiğini öğreniyor ve çok üzülüyoruz. Kendisi bizimle her zaman Rodos ta çok ilgilenmiştir. Geçmiş olsun dileklerimizi ileterek çıkışımızı yapıyoruz.



                Blondie ekibi ile peşpeşe ayrılıyoruz limandan. Artık tatilin sonuna geldik. Blondie buradan Marmaris e, bizde Göcek e döneceğiz. Bir gece Göcek hamam Koyunda yorgunluk atıp tekneyi toparladıktan sonra aracımızla dönüşe geçeceğiz.



                 Bugün de dünkü gibi iğnecikten gelen 25 knot rüzgarla tam arma yelken yaparak Göcek e rota tutuyoruz. Yolda attığım oltama bir balık takılıyor. Balık o kadar büyük ki oltayı kopartıp gidiyor. Tatilin tek balık yakalama olayını da başarısızlıkla kapatıyor ve oltamızı topluyoruz. Tatil boyunca genelde hep kısa rotalar olduğu için pek olta atamamıştım. Kısmetimizde yokmuş diyorum.


 
Seyrimiz ;





                  19:00 civarı Hamam Koyuna bağlanıyoruz. Hüzünlü oluyor tatil dönüşleri. Hele eşimin katıldığı seyahatler bitsin istemiyorum. Bir de kızımız Tuana bize katılabilse. Artık bir daha ki sefere daha uzun ve güzel seyahatler dileyerek kayığımızı ayrılık için toparlamaya başlıyoruz. Yarın kısmetse öğlen gibi ayrılacağız buradan. Aracımızla evimize dönüş yolu var. Bu gece çok yorulmadan dinlenmeye ayırıyoruz zamanımızın çoğunu. Son günleri Duygu ve Gürkan la geçirmek ayrı bir keyif kattı tatilimize.


Hamam Koyu ;




Her zaman ki gibi bu seyahatimizin En lerini kararlaştırıyoruz;



En güzel Ada Rodos oluyor bu sefer

En güzel Koy Symi Agia Marina

En güzel Deniz Symi Thesselona Koyu

En güzel Akşam Orhaniye yemeğimiz

En stresli gün yine Orhaniye Yemek Akşamı







Yine bir seyahatimizin sonuna geldik, okuyan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz.



Tatili ayrı geçirdiğimiz kızımız Tuana mızın Lambadası ile Hoşcakalın demek istiyorum sizlere ;





Sevgilerimle.



S/Y Denizin Fatihi



Fatih Tanış