24 Şubat 2015 Salı

19 -22 Şubat 2015 - Fethiye Körfezi Seyri :

 
19 - 22 subat arası yeni kayıgımız Denizin Fatihi ile eşim Deniz in dayısı benımde 
çok sevdiğim abim ve arkadasım Serdar Çobanoğlu ıle bir kac gun Fethiye korfezınde 
dolasalım ıstedık. 

 

19 subat Persembe gunu, aksam ucagı ıle Dalaman a oradan da arac kıralayarak   
baglı oldugumuz Marınturk Exlusıve e ulastık. Ilk aksam elektrık ve suyumuzu 
tamamlayıp kayıgımızla biraz hasret gıderdık. Sabah 9 civarıda cozduk palamarımızı 
ve ver elini akdeniz dedik. 
 
Denizin Fatihi Bizi Beklerken :
 
 
20 Şubat   1. Gün :    Göbün -  Manastır Seyri


Bugun ku planımız gocek koylarını dolasıp uzun seyır yapmadan dınlenmek ıdı. 
Serdar yassıca adalarını hıc gormemıs ve merak etmekteydı. O mınık goletın 
oldugu gocek adasına bakan yassıcaların kuzey ucuna gıderek üç tonozdan 
ortadakını alarak baglandık. Yaklasık bir saat orada oyalanıp tekrar cıktık denıze. 
Biz orada oyalanırken ruzgar artmaya baslamıs 30 knot lara yaklasmıstı. Gıtmek 
ıstedıgım kafamda bır kac koy vardı. 


İlki Göbün. Göbünü bılen bılır kuzeye acık bır yerdır. Icerısı Sadun Abının yazdıgı 
tarıfle 20m cıvarı yatların donmekte zorlanacagı kadar dar bır koydur. Koya 
geldıgımızde kıcımızdan aldıgımız ruzgar ıle neredeyse 3 knotla suruklenmekteydık. 
Koyun ıcerısı soylendıgı uzere dar fakat koyun ıc kısmı doguya dogru gırmekte ıdı. 
Her ne kadar kayalık olsa da derınlık musaıd ve yaklasılabılırdı. O tarafa yaklastıkca 
farkettık kı o tarafta baglı olan ıkı yelkenlının tonoz halatları manevramızı zorlayacak 
ve sorun cıkaracaktı. Hıc rıske atmadan koyun ortasına gerı donup beklemeye 
basladık, ıskeleden bır kısı cıkar yardımcı olur mu dıye. Bı on dakıka ılerı gerı 
ruzgarla cebellestıkten sonra anladık kı gelen gıden olmayacak. Burada da bıraz 
vakıt gecırmek ıstıyorum tabı bu arada. Serdik demırımızı koyun ortasına 8 metrelere. 
O arada baktım restaurantın bacasından duman cıkıyor, bellı kı bırılerı var fakat 
kapalı oldukları ıcın gelıpde tonoz vermedıler yada yardımcı olmuyorlar. 
Tabı biraz sinirlenerek al abı demırı gıdelım  buradan dedım. Demırı toplamaya 
basladıgımızda Serdar ın uyarısını duydum, bu arada bu tur havalarda wolkı tolkı 
denılen kısa mesafe el telsızı kullanmak cok gereklı 10 metre otedekı adamın sesını 
duyamıyorsun. Irgat zorlanıyor Kaptan dedı Serdar. Yapacak bırsey yok bu havada 
dalsam kayıga kım bakacak Serdar ın yapabılecegı bır durum da degıl şu an için. 
Makınayı bosta 1200 devıre alarak zıncırlıge, yanı başa gıttım. Tahmın ettıgım gıbı 
asagıda tonoz ve zıncır namına ne varsa toparlamısız. Halbu kı Sadun Abının Vıra 
Demır kitabı uyarısını da okumustum demır atmak rısklı dıyordu ama acemılık ıste.   
Neyse Ustam Meremın ogretılerı hemen devreye gırdı tabı. Hemen bır halat alıp gelen
 ne varsa Sevgili Hayrettın Edremıtlıoglundan aldıgım Könder vasıtası ıle kurtulmak
 ıstedıgım nevalenın altından gecırıp koc boynuzuna rodaladım, ırgatı bosladıgımda
 cıpam kurtulmus rahatlamıs ıdım. (bu arada Hayrettın Abı ye kısa not : Geko lara 
ozel 150 TL fıyat fuardakı emsallerıne gore bulunmaz bır fırsat ıdı cok tesekkur
 ederım geko adına, fakat benım sansıma aldıgım könderın hareketlı parcası 
yerınden cıkarak dusuyor devamlı hatta ıkı kere denıze dusmek uzere ıken 
yakaladım.) Nıtekım kendımı oradan kurtarmıs ayrılmaya hazırdım.
 Harıtadan kuzeye kapalı bır yer ararken aklıma manastır geldı. Hemen rotamı 
batıya cevırıp actım cenovayı. 

 Serdar & Fatih :
 


Bu bolgenın en cok neyı hosuna gıttı dıye sorsalar ne koyları ne baska bırseyı 
derım. En sevdıgım yanı ne eserse essın Fethıye korfezının bu bolumu hıc dalga 
kaldırmıyor, zaman zaman 50 knot ruzgarlar gordum ama dalga boyunun bır 
metreyı gectıgı hıc olmadı su ana kadar. Burası bır cennet benım ıcın o bakımdan. 

 

Neyse kısa bır seyırle manastıra geldık. Koyun en batısında ıkı adet ıskele 
mevcut bırı yuzer dıgerı sabıt ahsap ıskeleler bunlar. Ben ıc kısımdakı sabıt olan 
ıskeleye aborda olmak ıstedım. Hemen yardıma bırı gelıp aldı halatlarımızı. Burası 
cok korunaklı ve guzel bır yer hatta Gocek de en sevdıgım yer dıyebılırım. Bır kere 
yaz kıs acık olan restaurant da ıster balık ıster et yemek ısteyın Göceğe hemen bır
 kayık gonderıp ıstedıgınızı taze olarak getırıyorlar. Karadan ulasımı olmadıgı ıcın 
kısın her zaman sakın oluyor ayrıca. Bu arada kısın Isa ve Kazım adında ıkı kısı 
beklıyor mısafırlerını, Isa Kazımın yardımcısı. Kazım bey ahcısı buranın ve 
yemeklerını kesınlıkle tavsıye ederım. Bız secımımızı balıktan yana kullandık hemen
 bır bucuk kıloluk bır denız levregı ayırttırdı telefon ıle, Isayı yolladı aldırmaya. 
O arada bız henuz vakıt de erken oldugu ıcın bıraz yuruyus yapmak ıcın tekneyı 
toparlayıp vurduk daglara kendımızı. Her cıkılan metrede daha guzel olan manzara 
2 saat suren tırmanma sonunda (halbukı yolda varmıs ama bız tırmandık resmen 
nedense) cok fena bır manzaraya cıkardı bızı. Sagımız Kurtoglu burnunun arka
 tarafı, sol tarafımız manastırın ıcı ıdı, muhtesem goruntuler ızledık bır saat kadar. 
Yanımıza aldıgımız yolluklar bıtınce, sanırım 10 dakıka surdu ınısımız ve kayıga 
ulasmamız. Saatler 6 yı gosterıyordu ındıgımızde, bıraz dınlenıp yemege gectık. 
Muhtesem hazırlanmıs mezeler ve balık eslıgınde, kapalı olan ve sahılden 20 metre 
 kadar yukarıdakı somınelı bolume gectık. Gecenın ılerleyen saatlerınde dısarıda
 bır fırtına başladı ki sormayın. Bir ara elektronıklerı acıp baktıgımda 50 - 55 knot 
gosterıyordu. Daha sonraları her saat uzerıne daha da koya koya 3 saat surdu
 sanırım bu durum. Ben tabı acemı kaptan lazybag in fermuarını tam kapamadıgım 
ıcın kıctan gelen ruzgar benım ana yelkenı ılk camadana kadar acmıs, ıskele sabıt 
olmasa ıskeleyle bırlıkte heralde kopar gıderdı bızım kayık. Neyse gece gece o 
ruzgarda ıs cıktı tabı, ınsan kuvvetıde yetmıyor hanı ruzgara karsı, vınc yardımı 
ıle bır sekılde kapadım yelkenı o saatte. Sanırım gece 4 u buluyordu yattıgımızda. 
Hesapta sabah erkenden kalkıp doguya rota tutacagız. 

 

Bu arada Manastır Koyu icin kisa not : Bu sene ari kovanlari koymuslar iskelenin 
yakinina ve soylediklerine gore yazin olmayacakmis, fakat biz sabah kalktigimizda
 nedendir bilinmez bizim kayigin her tarafi inanilmaz sekilde ari diskisi denılen 
polen ıle sanirim, komple kaplanmisti. Temizlemesi 2 saat vakit aldi ozel 
solusyonlarla.

 
Manastır Özçekimi :
 
 
Sol Taraf Manastır Koyu Sağ Taraf Kurtağzı Burnunun Diğer Tarafı :
 
 
Yakın Hali Şaman Fatih Pozu :)
 
 
İskeleye Dönüşte Kızım Bizi Yalnız Başına Beklerken :
 




20 Şubat Yani 2. gun : Manastir - Kızılada – Manastir Seyri

 

Kalktıgımızda saat 12 yı gosterıyordu. Hazırlık falan 1 ı buldu. Bu arada geceden 
Nılufer ve misafiri Ali Mahir Çoşkun Göcege gelmıs sabah bulusmak uzere bızden 
haber beklıyordu. Telefonuma baktıgımda bır suru cevapsız tabı. Hemen Nılufer 
arandı onlarda yassıcalara gecmıs tonozda bızı beklıyorlardı. Hadı dedım yelkene. 
Gocegın ıc kısımlarında hava 20 - 25 lerde ıdı. Ama ıc kısım toplamda sanırım 4 - 5 
mıl civari. Artik tabi Denizin Fatihi  nin boy hizi yuzunden bize buralar ufak gelmeye
 basladi. Hadi Nilu korfeze cikalim dedim. Rota Kizilada. Muhtesem bir ruzgarla 
yolumuz 8 mil civari. Hic motor acmadan bir saate vardik. Dusuncem kizilada nin 
kuzeyine yani guneyden gelen ruzgarin ruzgaralti bir kuytuya demir atmak. Nitekim 
istedigim gibi bir yer bularak 10 metrelere serdik demirimizi. İlk isim aksamdan arilar 
yuzunden batan guverteyı temizlemek. Baktım su deterjan falan kesmiyor. Guverte
 temizligi icin aldigim bir toz vardi onu denedim baktim sokuyor, tum tekneyi onunla 
el fircalari ile temizledik. O arada Nilufer geldi hemen onuda yanimiza aborda ettik. 
Hosgeldiniz kokeyli falan derken bir saatde oyle gecti. Nilufer yerinde oturamiyor 
disarida ruzgar var hadi cikalim diye diye bizide kaldirdi birlikte ciktik yine yelken 
yapmaya. Aksam biz manastirda Kazim abinin agirlamasindan cok memnun 
kalmisdik. Niluferlerede tavsiye ederek yine manastira donmeye karar verdik birlikte. 
Yaklasik bir saat surecek kolayina bir yelken seyri ile rotamizi tutmaya basladik. 
Bu arada gelirken Nilufer iile birlikte yelken yapmak icin yassicalardan gelmistik, 
donusumuz direk manastir olacagi icin Domuz Adasinin guneyindeki darbogazdan
 gecmemiz gerekecek. Tabi bu arada havada kararmis bide Nilufer e öncülük 
ediyoruz. Tabi bizim Yusuf engel oldu o 30 metrelik bogaz gecisine. Yolu uzatip
 Domuz ve Tersane Adasi arasindaki gecisten gecip bir 40 dakika kadar fazla yol 
yapip öyle vardik manastıra. Vardıgımızda Nılufer ve arkadasının yuzu bır asık
 sormayın. Hayırdır dıyorum bırsey soylemıyorlar. Neyse yemek hazırlanıcak nerede
 yemek ıstersınız dedıler bu gece hava guzel dısarı olsun dedım ben. Nılufer ıle 
arkadasının kesınlıkle dayanamayız cevabından anladım kı bunlar yolda usumusler
 bana bayaga kızmıslar cunku ben donusun cok kolay olacagını  soylemıstım, tabı
 bende darbogazın yolu kısaltacagını dusunmustum. Ben yolu uzatınca bayagı 
sorun olmus soguk. Tabı ben teknede hıc bos durmadıgım ıcın usumuyorum bır 
basa gıdıyorum bır asagı ınıyorum hatta dırege cıkıp flama ıle ugrasıyorum falan 
derken ısınıyorum. Neyse yıne Kazım abının mukellef sofrası ıle karsılastık masada. 
Bugunde gelırsek bıze ozel yemek yapacagını soylemıstı aksamdan, bakalım ne 
gelecek derken. Oglenden berı pısen tandırı koyunca masaya Nılufer ve Ali Mahir 
Bey in yuzu gulmeye basladı birazda olsa. Yemek esnasında aramaızda müzik ile 
ilgilenen misafirlerde var. Ali Bey saz çalarak şiir okuyarak bizlere mükemmel bir 
kulak ziyafeti çektirdi sağolsun. Yıne cok guzel bır yelken seyrı ıle gunu 
tamamlamanın hazzı ıle gece cekıldık kamaralarımıza.

 Elan ile Buluşma , Nilüfer ve Ali Mahir Bey ;
 

 
Elan dan Denizin Fatihi :
 


Elan a Yol Gösterirken Girilmeyen Darboğaz :


 

21 Subat 3. gun : Manastır - Kelebekler Vadısı - Ölüdenız ve Göcek

 

Bu gunku seyır planımız gunun ılk saatlerınde baslayacak. Benım ıcın ne yazık
 kı çok az uyku ile. Gece 2 gıbı sofadan kalkıp kayıgı hazırlamaya basladım. 
Serdar a mumkunse gece 1 gıbı yatmasını ona seyırde ıhtıyacım olacagını soyledım. 
Saat ucde Serdar uyurken ayrıldım ıskeleden. Nıyetım gecebılecegıme tatmın 
oldugum darbogazdan (Merem sagolsun) gecerek dogu yonunde Kelebekler 
vadısıne ulasmak. Darbogazdan cıktıgımdan ıtıbaren dalgalar buyumeye ruzgar 
artmaya basladı. Tam kafadan alyorum ne yazık kı  her  ıkısınıde, ya rota 
degıstırecegım yada motorla devam edecegım. Sagolsun yenı kayık 1000 devırlerde
 4 knot gıttıgı ve sesıde rahatsız etmedıgı ıcın varsın kafadan gelsın dedım, aynı 
rotada devam etmeye karar verdım. Yaklasık ıkı saat suren seyırden sonra 5 cıvarı 
Dokukbası Burnuna varmıstım bıle. Burunu dondukten sonra kelebekler vadısı 
rotası ıcın dondugumde ruzgar orsa acısı ıle gelmeye baslayınca kapadım motoru
 ve yelken seyrıne basladım. Varacagım yere sabah gırmek ıstıyorum fakat hızım 
oldukca yuksek, bu hızla bır saat surecek yolu zaman olarak uzatmak ıcın ufacık
 bır cenova ıle 2 knot hıza sabıtledım tekneyı.O arada yorulmus ıyıce uykum gelmıstı.
 Serdar uyandıgında gozlerım kapanmak uzereydı hatta. Ben ıkı saat dınleneyım 
rotamız bu hızımız bu olmalı uyarısını yapıp salon koltuguna attım kendımı. 
Tabı uyumak pek mumkun olmadı sallantıdan ama uzanmak ıyı geldı. Tabı bu arada 
elımde cep telefonumdan acık navıonıcs kontrolu ıle gıderken ıcım gecmıs. 
Gozumu actıgımda gunes dogmus bı yarım saat gecmıs uyudugum. Dısarı 
cıktıgımda Genelde her gunes dogus ve batısındakı gıbı ruzgar fırıska. Abı nıye 
gıtmıyoruz dedım ‘ruzgar durdu’ cevabı e nıye soylemedın ‘ne bılıyım cok guzel 
doguyordu onu seyrettım’ cevabı. E pekı dedım yarım saat planları pek etkılemez. 
Calıstırdım motoru bır saat sonra Sadun Abının uyarısı ıle kelebeklerın batı kısmına 
10 metreye 60 metre zıncırımızı sermıstım. 
Gece seyrımız tamamlanmıs muthıs haz almıstım. Daha once de bır yazımda 
bahsetmıstım bana gece seyrını Cengız Göl sevdırmıstır dıye, yıne kendısını 
mutlulukla anarak gectım dınlenmeye. Nıyetım bır kac saat dınlendıkten sonra 
burada karaya cıkıp gezmek ve arkasından Ölüdenız ve Gemıler rotasına cıkmak. 
Saat sekız gıbı uyuyup, on ıkı cıvarı uyandık. Hemen kısa bır kahvaltı sonrası 
botumuzu atıp suya yurumeye, vadıyı kesfe cıktık ıkı arkadas. Saat bır bucuk 
cıvarına kadar gezıp vadıyı ısleten emeklı avukat beyle hossohbet ıle cay ıcıp 
donduk kayıgımıza. Buradan rotamız Ölüdenız, yaklasık 45 dakıka gıbı bır motor 
seyrımız var. Ölüdenizin göl ağızının en yakın kısmına 7 metre suya demirimizi 
serdik. O arada saatler 2 yi geçiyordu. Serdarın elinden öğle yemeklerimizi 
havuzlukta o manzarayı seyrederek keyifle mideye indirdik. Artık bugün son 
günümüz olduğu için, dönüşümüz de 4 saat alacağı için yolumuzun üzerinde 
girmeyi düşündüğüm Gemiler Adasını pas geçip direk Göceğe rota tutmaya karar 
verdim. Ölüdenizden çıktığımızda rüzgar istediğim gibi değildi fakat ciddi ölü 
dalga taşıyordu deniz üzerimize. Yoğun burnundan Karacaören adasına kadar 
sallan yuvarlan 0 havada yayık ayran kıvamında bir seyirle geldik. Oradan itibaren 
yavaş yavaş rüzgar artmaya fakat onunla birlikte dalgaları da büyütmeye başladı. 
Her zamanki aceleciliğimle yine devamlı yaptığım aynı hataya düşmüş, 
yaklaşılmaması gereken burunlara yakın seyir etmekteydim. İblis burnuna
 yaklaştıkça 4 metre boya ulaşan dalgalar  Denizin Fatihi ne tam kemere hattından
 dik bir açı ile çullanmaktaydı. O anda aklıma ilk gelen, bu sallantının tek çözümünün
 anayelkeni açarak orta hatta sabitlemek olduğu geldi. Fakat nasıl ? Hemen can 
yeleklerimizi ve güvenlik bağlantılarımızı hazırlayıp donattım ki sorun yaşanmasın 
guvertede calısırken. Derken ana yelkeni açtığımızda zorlanarak verdiğimiz 
uğraşların haklı karşılığı cevabını hemen verdi. Kayık daha ağır salınımlarla 
ilerliyordu. O arada burnu dönmek için sancağa dümeni basıp denizi ve havayı 
arkaya almamızla, en sevdığım an, yanı sörf yapma anı artık başlamış oldu. 
Bu ana  bır de, tek basına bize yol göstermek için gelen yunus eklenınce tum 
yorgunlugumuz bır anda sılındı gıttı. Burunu dondukten sonra bızı 15 mıllık
 kolayına bır seyır beklıyordu. Her gecen mılde dalgaların boyu daha da azalıyor, 
yelkenın keyfı gıt gıde artıyordu. Tam ıgnecıkten gelen ruzgarın kuvvetı ıle ayı
 bacagı duzenınde dümen elde bır mıktar seyır yaptık. Daha sonra tekrar otopilot 
yardımına gecerek ıskele kontra dalgaların üzerinde seke seke millerimizi tek tek 
devirdik. Yaklaşık 3 saat sonra Gocek Adasını ıskelemızde bırakarak yerımız olan
 poruklu koyuna girişimizi yaptık. 

Kelebekler Vadisine Girerken Güneşin Doğuşu : 
 

 
Kelebekler Vadisi Sahili :

 


Şelale ve Dere :


Dönüş Seyri Kahve Keyfi :
 


Yine bir hafta sonu bitmiş, ayrılık vaktı gelmişdi. 
 
Sevgilerimle.
 
S / Y Denizin Fatihi 
 
Fatih Tanış

9 Şubat 2015 Pazartesi

Denizin Fatihi ni Satıp Yenisini Aldık Hadi Bakalım Hayırlısı.

Herkese Selamlar;

                  Çok zamandır yazmadığım seyir notlarına devam edelim diye düşündüm. Evet efendim belki bilginiz vardır eski kayığımız olan Aloa 27 yi çok sevdiğim arkadaşım Can Ateş Korsan a sattık. Ama nasıl tabi bana sormak lazım. Kendisi benim gibi çok heyecanlı ve aceleci olan Can bir haftasonu Cenk Grsel ile birlikte Geko Rakı etkinliği için misafir oldu Denizin Fatihi ne. İlk gece Yalova Setur Marina da yemek ile başladı haftasonumuz. Tike de kebaplar yenildi sohbetler edildi likidler tüketildi. 


                  O gece için havadurumu 20-25 ler göstermekteydi. Bizim planımız gece geç saatte Yalova dan çıkıp Heybeliada Çamlimanına varmak ertesi sabahta oradan Sivriada da ki Rakı Etkinliğine katılmak idi. Hava düşmesini bekleyerek saatlerin ilerlemesi ile sanırım saat 12 civarı yola revan olundu. Hava düşmüş, ölü dalgaları pek rahatsizlık vermeden tam arma gece 3 gibi de Çamlimanına 7 metreye serdik demirimizi. Bu arada niçin gece seyir yapıyorum, öncelikle gece seyrini Cengiz Göl Korsan sağolsun bana çok sevdirdi ayrıca sabah erken kalkıp Sivriada ya geçmek istediğim içindi. Nitekim sabah kalkıp kahvaltımızı yolda yaparız düşüncesiyle Sivriada ya kırdık dümenimizi. Yolda Ersin Çoban Korsan aradı Çamlimanın önünden geçiyoruz hadi gel birlikte seyir yapalım diye ama biz ondan önde idik. Nitekim Sivriye geldik. Bir kaç kayık gelmiş bağlanmış bizden önce. Bizde aborda olarak yerimize bağlandık. Haftasonu nu Sivri de etkinliğe gelen korsanlarla hep birlikte bi güzel kutladık. 

                   Asıl hikaye ye dönecek olursak ki konu oldukça dağıldı. :) İlk gece yemekten itibaren Cenk Korsan Can Korsan a ; bak Can cım sen kayığını sattın ve kayık arıyorsun bildiğim kadarıyla Fatih te bu ara yine satmaya niyetlendi bu kayıgı gel biz sana bu kayıgı alalım diye baskı yapıyordu. Tabi ben bunu 3 günlük seyrin sonunda benim de yanımda konuşmaların açılmasıyla anladım. Başlarda laf olsun diye konuşulduğunu düşünerek önemsemedim. Seyirden döndükten sonra Can ın bana abi musaid olduğun bir zaman eşimi kayığa getirmek istiyorum demesiyle niyetnin olduğunu anladım.Can gerçekten almak istiyordu. Ama ben satmak istiyormuyum bilemiyordum. Çünkü ben onu ilk almak için görmeye gittiğimde Kurbağalı Dere de bana kimsesiz bir çocuk gibi kirli ve bakımsız olarak bakarken ben onu bugün hayallerimin kayığı haline getirmiştim. 


Eski Denizin Fatihi ve Ben :



                     Ayrılmak hiç ama hiç kolay olmayacaktı. Çok emeğim vardı. Onu donatmak için Deniz ve ben Nikah masasına iğnelerle oturmuş hatta balayımızı yapmaya bile gitmemiştik. Onun içinde bir sürü hayaller kurmuş ve bir çoğunu henüz gerçekleştirememiştik dahi. Satmak çok anlamsızdı aslında. Hem boy olarak hemde donanım olarak tam benim abrayabileceğim bir kayıkdı ve ne başkasına nede büyüğüne ihtiyacım yoktu. Ama işte bir aması vardı, kızımız olmuş ve bu kayık bize ufak gelecekti. Gecelerce kendimle içimde mucadele ettikten defalarca Merem ve bir çok korsanın başını ağrıttıktan sonra. El emeği göz nurum kayığımı Can a satmaya razı ettim kendimi. Ne kadar zorlandığımı kelimelerle anlatamıyorum aslında. En azından uzaklarda olmayacağını biliyordum. İstediğim zaman Can aç şu kayığıda bir koklayım diyebilecektim.

                   Can a kararımı söyledim ve oda çok mutlu oldu. Rakam olarak düşündüğüm rakamların çok altına verdim kayığımı. Ama aklım kalmayacaktı sonuçta. Can da o heyecanla aynı gece beni arayıp abi hesabına kayığın parasını attım ne zaman teslim edersin deyince elim ayağıma karıştı. Olay gerçekleşiyor kötü son beni içine çekiyordu. Geri dönülemezdi artık ve arkama hiç bakmamaya karar vererek Can kardeşim haftasonu Zafer Türkmen e sözüm var Esenköy Ralli sine katılıp teslim edebilirim dedim. Karşılıklı mutabık olduktan sonra artık bana Can ın emaneti olan Denizin Fatihi ile son seyrime çıktım. Belkide en keyifli seyrim boydu onunla. Artık ayrılıyordum ondan. Bana denizi, yelkenin ne olduğunu nasıl yapıldığını acı tatlı korkularla öğreten ama her seferinde de beni mahcup etmeden aileme götüren kayığımla son seferimdi bu. Nitekim günlerden pazar oldu ve Can Teslim almaya geldiğinde kızım teslim olmaya hazırdı. Ne acıdır ki benim bu anlamları yüklediğim bir cisim bir metaryeller toplulu olan kayığım cansız bir varlıkdı fakat bendeki anlamı hiçbir zaman bu olmamıştı. Ev sahibi olarak son misafirlerimi ağırlamış ve ayrılmaya hazırdım bir anda çıkmak istedim içinden ve öyle yaptım. Bir anda oldu tüm korktuğum herşey. Çıktım ve gittim o limandan.

                       Evet artık kayıksızdım. Benim için arkaya bakma değil ileriye bakma zamanı idi. Beni bu konuda ikna eden başta Merem Korsan a teşekkür etmek istiyorum beni çok teskin etti. Ve artık yeni kayık aramalıydım çünkü kayıksız kalmak çok daha fazla geri dönmeme onu özlememe sebep olacaktı. Başladık satılık ilanlarını aramaya taramaya. Bir çok seçenek vardı önümde bütçem yettiğince. Önce karar vermem gereken konular vardı ne amaç için kayık alacaktım. Dilek gibi okyanus mu geçecektim yoksa Merem yada Vural Abi gibi çevre denizlerimi dolaşacaktım. Aile kullanımına uygun ferah, kullanışlı bir kayık mı almalıydım yoksa denizciliği tartışılmaz ama konfordan feragat edilmiş bir Westerley yada Najad mi bakmalıydım. Tanıdığım her korsanla defalarca bu konuları tartıştım. Mesela Kaan Korsan denizci bir kayık olmasından yanayken Merem ve Vural Korsan senin okyanus geçeceğin mi var al bir seri üretim tekne diyordu. Çok gittim geldim. Her ilanı defalarca okudum, düşündüm. Öncelikle ihtiyaçlarımı belirlemeliydim.

1. İçerisi yüksek tavanlı ve aydınlık olmalıydı. Zira Tuana Su çok ufaktı ve dar karanlık bir tekne, Deniz i onunla ilgilenirken devamlı içeride olacakları için rahat ettirmeliydi.

2. Kesinlikle modern arma lı yani Sloop olmalıydı. Ben Ersin kadar beynen ve bedenen kuvvetli değildim. :)

3.İç dizaynı yani salonu kullanışlı yani çok misafir ağırlayabilmeliydi. Mutfağı L değilde düz bir mutfak olmalıydı yanyana iki hatta üç kişi çalışabilmeliydi.

4. Baş ve kıç kamara yüksek tavanlı içeride rahatlıkla ayakta durulabilen yükseklite olmalıydı.

5. Salma sı omurga olmasını hep çok istemişimdir fakat tornistan eziyeti çekmek istemiyordum. Mecburen omurga salmadan vazgeçip daha kullanışlı bir salması olmalıydı.

6. Havuzluğu yine geniş ve çok misafire musade etmeliydi.

7. Mümkünse HakanE nin de dediği gibi iki tuvaletli olmalıydı. Bayan yada Erkek veya Misafir ve ev sahibi banyo ve tuvaletleri ayrı olmalıydı.

8.Ve hepsi aynı teknede olmalıydı.

                     İstediğim standartlara uygun kayıklar kendini hemen belli etmeye başladı. Modern dizayn yani Dufour, Bavaria, Benetteau yada Jenneau lara bakmalıydım. Ama boy ne olmalıydı. Onuda bütçem belirleyecekti. Mümkün olduğu kadar yeni ve büyük olmalıydı ki hem temiz olsun hemde ağır deplasmalı olsun. Çünkü ne eski bir kayığı adam edecek enerjim vardı ne de eşime artık kayığa gelmesi için ısrar edecek gücüm. Denizlerde oturaklı olur ise ailem rahat ederdi çünkü. Bir çok tekneye baktım karar verdiğim boyların tanıdık kimlerde olduğunu kullanışlılıklarını soruşturdum. Bu süreç sanırım 2 ay kadar sürdü. Nihayetinde 37 feet 2000 li yıllarda olan bir model olabileceğine artık karar vermiştim. Aslında 39 feet idi isteğim ama istediğim yaşta olanına bütçem elvermiyordu. Merem in, Kaan ve Vural abinin tavsiyeleri ile ihtiyacım belirlenmişti artık, nokta atışı bir kayık arayışına girebilirdim. Fakat istediğim şartlar çeşitlendikçe elimdeki liste odukça daraltmıştı hatta hiç kayık kalmamıştı listemde. Arama yapacağım yeni siteler, brookerlar gerekiyordu. Onu da araştırarak herkese danışarak yaptım yine.


                     Nihayetinde bir kayıkta karar kıldım. 37 feet boyunda 2002 model bir Bavaria idi. Sıra geldi fiyatda anlaşmaya ki en önemli hususda buydu. Çünkü piyasada satılık olan tekneler için istenilen rakamlar arada brooker ın karı ve pazarlık olur düşüncesiyle oldukça şişirilmişti. Kimi hakikaten temiz ve donanımlı iken kimi ise çok kötü kullanılmış olmasına rağmen fiyatları aynı idi. Bu durumda tabi yine bilirkişi olan Merem e danışıldı. Bulduğum bu kayığı Merem e göstererek abi buna ne fiyat vereyim şeklinde yardım alarak bulduğum bu kayığa bir teklif verdim ve beklemeye başladım. 


                       Bu arada araya crismas tatilide girmiş oldu. Tekne sahibi yabancı olduğu için mecbur beklenmeliydi. Bu arada bulduğum bu teknenin nerede durduğunu, durumunu araştırmaya başladım keza satış ilanındaki resimler çok yetersiz ve azdı. Ben teknenin ayrıntılarını araştırırken Göcekde Bugdet Sailing sahibi Aziz Bey e ulaştım. Kendisine kayıgı tanıyıp tanımadığını sordugumda sahibini bildiğini eğer istersem bana bilgilerini verebileceğini söyledi. Kendilerini aradığımda aracı kurumun onlara birinin bu kayıkla ilgilendiğini ilettiklerini fakat herhangi bir ayrıntı bİlmediklerini söyledi. Tabi biraz canım sıkıldı bu duruma çünkü yirmi gün ben tatilin bitmesini beklemiştim. O arada da en azından teknenin bir iki fazla görselini göreyim yada gidip kendisini göreyim istemiştim. Direk sahibi ile muhattab olduğumda ilk isteğim aracı kurumun karı neyse vermeye razıyım fakat direk ilk ağızdan bilgi almak istediğimi ilettim. Kendileri isteğimin haklı olduğunu yardımcı olacaklarını belirttiler. O andan itibaren kendileri ile pazarlık aşamasına gelindi. Tekneyi görmek istediğimi ve imkanım dahilinde fiyat vermek istediğimi söylediğimde tabi ki buyrun gelin görün burada yüzyüze konuşalım dediler. O haftasonu da Göceğe gitmeye karar verdim.

                    Nitekim İlk izlenim benim için çok önemliydi zira tekne sezon kapalı olduğu için karadaydı. Acaba karalamak için uygun şartlar sağlanmışmıydı. Örnek vermek gerekirse karaya alıp öylece atıl mı bekletiliyordu yoksa gerçekten özenle koruma altına alınarakmı bekletiliyordu. Korkularım ilk gördüğüm anda uçup gitti. Çünkü tüm yelkenler çıkarılmış en ufak ayrıntısına kadar her ekipman sökülmüş bakıma ihtiyacı olan cansalı, yangın söndürücüler servislerine yollanmış şekilde çırılçıplak bekliyordu kayık yeni sezonu. İçerisi ise tüm koltuk ve yataklar sökülmüş koruma altına alınmış tamamen soyulmuştu tekne. Tam görmek istediğimde buydu aslında. İçim bir nebze rahatlamıştı iyi bakılmıştı. Motor ve saildrive tertemiz bırakılmıştı. Hatta motoru bir yıl evvel yenilenmişti. Tekneyi çok beğenmiştim. Ama kesinlikle bunu karşı tarafa hissettirmemeliydim. Çünkü çok tecrubesiz ve aşırı heyecanlıydım. Yapacağım bir hata bütçemi aşacak sorunlara sebep olabilirdi. Kendilerine düşüneceğimi belirterek ayrıldım. 


                     Bir kaç gün oralarda olacaktım ve bakacağım başkada tekneler vardı o bölgede. Nitekim o kadar beğendim ki tekneyi diğer teknelere bakmak bile gelmedi içimden, iki gün bekledikten sonra döneceğim gün arayarak fiyat teklifinde bulundum. Karşı taraf gayet kibarca konuyu düşüneceğini bana dönüş yapacağını belirtti ve ben Sakarya ya döndüm. Ertesi gün cevap hemen geldi verdiğim teklifin biraz az olduğunu ama aramızda da pek bir fark olmadığını söylediklerinde sevinçten havalara uçtum. Nitekim verebileceğimden %1 gibi daha fazla bir para istenmişti. Sorun olmayacağını verebileceğimi söylediğimde karşı tarafda buna bir jest ile yanıt verdi bizde kendi ekibimizle motor ve saildrive bakımlarını üstleniyoruz o zaman dediler. Bu yaklaşım çok hoşuma gitti ve sonunda anlaşılmış oldu. Boşuna geçen yirmi belkide yirmibeş günden sonra iki günde anlaşma sağlanmış oldu. Şu anda evrak işleri ile ilgili aşamaya gelindi Bill Of Sale ve Bayrak Düşüm belgeleri geldi ve bugün Dalaware e başvurumuzu gerçekleştirdik. Bu konuda da yardımı olan Necip Bulut a çok teşekkür etmek istiyorum. Her işde bir hayır varmış zorla ayrıldığım kızımdan daha aklımı alamadan yenisini bulmuş hemde bu sefer hayal bile edemeyeceğim kadar güzel bir kayık sahibi olmuştum.

Sağolasın Gezgin Kosan.


Sevgilerimle.

Fatih Tanış

Yeni Denizin Fatihi de bu ;





Kısaca Biz ve Yelken e Başlamamız..

                     Sizlere kısaca, eşimle yaşadığım yelkene başlama maceralarımı anlatayım müsadenizle :

                    Ben biraz hiperaktif bir insanım. Eşimle ilk tanıştığımızda ailemin ona ilk sorusu 'bu çılgın adamla yapabilecek misin' oldu. Neden mi? 

                    Açıklayım ; öncelikle işimle başlamam gerekir sanırım. Sakarya da inşaat malzemesi satan bir aile şirketimiz var. Rahmetli babamı kaybettiğimde 16 yaşımdaydım. Babam ve amcam ortak oldukları için cenazenin ertesi günü direk iş yerinde mesaiye başlamakla atıldım iş hayatına diyebilirim. Esnaf dükkanını bilen bilir. İş yeri sahibi aslında müşterinin her istediğini onu mutlu edecek en iyi şekilde yapmak zorunda olan ve her zaman her müşterinin acelesi olduğu için lütfen en çabuk şekilde olsunlar la uğraşan şahıstır. O zaman bende 16 yaşımda bıçkın bir delikanlı olduğum için, o zamandan başladı benim hiperaktifliğim ve üzerime yapıştı kaldı. :) Otuz üç yaşıma geldim, halada hep bir koşturmaca içindeyimdir.

                   Neyse konuya döneyim. Eşimle tanıştık. Belli bir süre arkadaşlık söz-nişan falan bu arada tabi kız beni doğru tanısın diye normalde ben nasıl yaşıyorsam, öyle yaşamaya çalışıyorum onunla da. Yok minik karavanımızla hafta sonu gezileri; gittiğim yer deniz kenarı ise karavanın tavanındaki fiber botu indirip motorunu takıp göllerde gezmeler yada balık vs. , dağ başı veya yayla ise cross motorun içeriden çıkarılması kısa orman etapları yapılması. 

                     Sonraki hafta 'geçen hafta çok yorulduk hayatım bu hafta dinlenelim' diyen hatunu dinleyip dinlenmek için yazlığa gitmeler. 


                   Eee orada Fatih boş durur mu? Hemen sahildeki eski jet-ski suya atılır, o günde bütün gün hamburger le hatunu çekmeler, hiper aktiflik var ya bi kere kanımda. 

                     Bu arada eşim Deniz inde hobisi seyahat etmek, bende ona ayak uydurmak için arada bütçemize uygun yurt dışı seyahati araştırmalar yada yurt dışındaki aile üyelerine ziyaretler ve benzeri. 

                  Bu arada yelkenli merakım var ama 2 senedir kayık bulamıyorum bütçeme göre. Evleneceğimiz ay bulduk mu bi tekne. Tamda istediğim gibi haspam. Hatuna dedim ben bunu alacağım ama, sen ne dersin. Valla hoşuma gider dedi bizim ki. Niye diye sormadım tabi, hemen aldım. 


                 Meğer onunda fikri başkaymış, ben durulur muşum efendim. Neyse paramızı denkleştirip, kayığı aldık biz. 

             Kayık İstabul da o zaman, her hafta sonu biz kayıktayız, aylardan şubat, tabi hava buz. Bağlı olduğumuz yerde elektrik yok. Ben yine başladım bir sürü malzeme taşımaya jeneratördü, ısıtıcıydı. 


İş biter mi bende?


                     Düğüne bir ay kala biz bir hasta olduk Deniz le. Tam üç ay sürdü soğuk algınlığımız. İlaç al, iğne ol, geçmek bilmedi. Geçer mi tabi ,her boşlukta kar yağarken bile biz hala teknedeyiz. 


                         Yok efendim güvertenin filesi yokmuş onu yapalım, yok tik çıta kararmış onu zımpara yapıp, yağlayalım. Bir elimizde mendil, bir elimizde fırça çalışıyoruz hevesle, ama donarak. 

                       Neyse tarih geldi efendim, ikimizde doping iğneleriyle çıktık resmen merasime. :) 



                               Derken biz evlendikkkkkk.. Tabi ben kendime güveniyorum, Deniz beni zaten böyle tanıdı ya aklımca. Devamlı bir koşturmaca yine. 


                          İlk senemizde canım karım bana ayak uydurmak için yine her etkinliğe ayak uydurdu tabi. Hastalık, yorgunluk demeden. 

                 Geldik evliliğimizde ikinci seneye; bazı arkadaşlarımız bilir, yaz başı bir kızımız oldu. İsmi Tuana Su. Ellerinizden öper. Bu durum bizim Deniz le birlikte program yapabilme gücümüzü elimizden aldı. 

                          Tabi Fatih hiperaktif ya, yine duramıyor yerinde. Canı hep hareket çekiyor. Bu arada Allah tan yazlığımız bizim kayığın bağlı olduğu marinaya çok yakın da, işi oradan kurtarıyorum biraz, mesafe 3,5 mil, yarım saat. 


                              Ama artık hayatımızda önemli bir mevzu var, Eşim Deniz, Tuana mız  ne isterse, ne zaman isterse, onun emrinde. 
                           Ve yalnızlık günleri benim için başlamış oldu. Denizin yaşadıklarını hiç yazmıyorum bile.




Beşiktaşlı kızım benim :
                  



                   Artık Deniz üç dört saat uykularla yaşıyor. Birbirimizi yatak odamız da bile aynı anda göremiyorduk. Tabi mecburen ben tek başıma kayığa gidiyor, orasını burasını kurcalıyor, arada tek başıma seyire çıkıyor, boş vakitleri öldürüyordum. 

                         Seyir dediğimde yine marina dan yarım saat seyir ile yazlığımızın iskelesine gelip, oradan koltuk halatı alarak, belki Deniz evden dışarı çıkabilir de benimle iki deniz keyfi yapar ümidiyle. Hani Hachiko diye bir film vardı, o misal. :(

                           Neyse şimdilerde ben sevgili kızımızın büyümesini ve bize katılabileceği zamanı iple çekerek zaman geçiriyorum efendim. Birlikte egeye, akdenize, hatta okyanuslara açılacağımızın hayallerini kurarak. 

 Bunlarda şaşırmış kızlar :






Herkese Sevgilerimizle.


Deniz & Fatih & Tuana Su Tanış