25 Ağustos 2014 Pazartesi

Madenci Mehmet Abi




Sizlere faklı bir hikaye anlatacağım ;

1999 yılı Ağustosun 16 ncı gecesi saat 2 civarı idi. Sakarya Merkez de olan evimize geleli henüz 10 dakika olmuştu. Evimiz 6 katlı binanın en alt katı, hatta altında birde garaj bulunan bir apartman dairesiydi. O gece en üst kat komşum, yakın arkadaşım olan Şevket le birlikte gelmiştik. O yalnız başına kendi evine, bende annem ve kardeşimin olduğu kendi evime geçtim. Bu arada biliyor olabilirsiniz Adapazarı imarı 5 kata izin vermekte ama ne hikmetse bizim sitedeki 20 daireli 8  binada neredeyse 7 katlı idi. 

Gece yarısı 2 civarı yatağıma uzandım. Baş ucuma yatarken bir bardak suyumu, sigaramı, zippo çakmağımı ve cep telefonumu aldım.  Uyumaya koyuldum. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, birden çok ilginç bir gürültü ile yataktan çok yumuşak bir şekilde düştüğümü ve üzerime anlam veremediğim bir takım malzemelerin çullandığını fark ettim. Ayaklarımın acıdığını hissettim, ama ne olduğunu anlamam mümkün değildi. Çünkü sırt üstü yatar vaziyetteydim ve kımıldayamıyordum. Gözüm açık iken de kapalı iken de zifiri bir karanlık hakimdi ortama. Anlam veremediğim, gerçek dışı bir olay olduğunu sezdim. Nefes almam ciddi anlamda zorlaşmıştı, hatta her çektiğim nefeste, ufak partikül diyebileceğim toz parçacıkları nefes borumu kupkuru yapıyordu. O an insan aklı yetmiyor durumu değerlendirmeye. Bir sürü kurgu geliyordu aklıma ama hiçbiri beni kendine inandıramıyordu. En mantıklı gelen kurgu, benim yatakta ölü bulunup defin edildiğim, ama daha sonradan bir şeklide mezarda canlandığımdı. En mantıklı açıklama bu gibi geliyordu, çünkü bulunduğum ortam mezardan faklı değildi. Yumuşak bir zeminde sırt üstü yatıyor,  pozisyonumu ayaklarım ve belim dönmediği için değiştiremiyordum. Aklıma mezardan başka bir açıklama gelmiyordu. Bu arada insan beyni öyle ilginç ki anlayamadığı durumu bir şekilde mantığa uydurmak, aklı kaybetmemek için anlamlı hale getiriyor. 

Hani bazı testler vardır; göz yanılmasımı diyim, beyin oyunumu diyim, 'aslında cisim mavi' ama o cisim 'limon' oldugu için, biz onu sarı görebiliyoruz. Sanırım buna benzer bir algıyla. Beynim durumu mezar olarak algılayarak beklemem gerektiğini biliyordu. Devamlı yarı uyur halde olduğumu farkettim. Oksijensiz olmaktan mı, yoksa bedenim bir adrenalin yada uyuşma hali patlamasımı yaşıyordu, bilemiyorum ama ya uyuyordum yada hep bir baygınlık hali mevcuttu.
 Buna benzer bir durumu daha sonra başka bir şeklide de yaşadım. Açık bir trafik kazasında (ciddi bir motorsiklet kazası) sağ dizim kopmak üzere olduğu halde, ben devamlı yanımdakileri sakinleştirmek için gülüyor, eğleniyordum. İnsan beyni çok ilginç.

Belli bir zaman sonra zaman algım olmadıgı için tam bilmiyorum hiçbir şey yapmadan beklemek anlamsız geldi. Ellerim belimin sağında ve solunda yaklaşık bir on santim yeri tarayabiliyordu. İlk olarak elime su bardağım geldi. Hani süs bardakları vardır. Plastikten, iki pvc katman içerisinde su varmış gibi bir sıvı olan, bosken baktıgınızda su varmıs gibi görünen. Bardak oyle bir bardaktı. Bardagı elime aldım hafıf salladım, su sesi geldi. İnanılmaz susamama rağmen, dik vaziyette hemen bıraktım. Olurda dayanamazsam, cok zorlandıgımda, içinde su olduğuna inandıgım bardaktaki suyu içerim dedim. 

Ellerimi zeminde biraz daha gezdirdiğimde, zippo çakmagım geldi elime. Çok sevindim, ışık yapabilirim, etrafımı görebilirim dedim. Ve hemen çakmagı çaktım. Çakmak yanmadı, tekrar çaktım yanmadı. Ellerim belimin ön tarafına uzanabiliyordu ama başımı kaldıramıyordum. Sankı alnımda mezar tahtaları vardı. Başımı yan cevirerek cakmagı tekrar caktım, hiç degılse cakmak tasının ısıgı ıle bırsey gorurum belki diyerek. Baktımki mezarda değilim. Göçük benzeri bir yerdeyim. 

Bu nasıl olabilir! Ben nasıl bu yere gelmiş olabilirim!

Televizyonda seyrediyoruz her türlü şeyi acaba savas mı cıktı dedim, oyle olsa patlama olurdu. Oyle degılse ne olmus olabılırdı. Sonra durumu anlamlandıramayacağımı anladım. Buradan kurtulmak için bir şey yapmalıydım ama ne? 

Ellerimle aramaya devam ettim, bir tane tornavida geldi elime. Bu çok anlamlıydı. Ne yazık ki eğer olurda burada ölecek olursam dedim, bu benim acılarımı azaltabilir diyerek sakladım onu.

Aramaya devam ettim, ama baska birşey bulamadım. Sonra ben burdan nasıl kurtulurum diye dusunmeye basladım. Çok uzaklardan bir ses geliyordu 'sankı hani asfalt kıran delgiler vardır o ses'. Sanırım dedim ben bir yerde mahsurum ve benim burada oldugumu biliyor, kurtarmaya geliyorlar. Onlara, burada oldugumu bir şekilde haber vermeliydim. Zippoyu aldım elime hemen, elimin yanında soguklugundan anladıgım bir demir filizi duruyordu. Zippoyu ona belli bir tempo ile vurmaya basladım. 

Bagırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu, belkı şoktan dedim. O andan itibaren devamlı zippoyla ses cıkardım. Ama o ses ne yaklasıyor, nede uzaklasıyordu. Hep aynı tempoda ve uzaklıkta çalışıyordu. Zaman zaman aklımı kaybetme derecesine geldim, halisünasyonlar görüyor birileriyle konuşuyordum. Ama hiçbirini daha sonradan ne hatırladım, nede ne olduklarına anlam veremedım. Çok bekledim, ama ne o ses yaklastı, nede ben daha iyiye gidiyordum.

Belden asagım uyusmustu, ne acıyor ,nede sıkıntı verıyordu artık. Yaşadıgım sanrılar sebebi  ile sanırım, birkaç dakıkada bir, sanki ayağıma iğne batırılıyormuş gibi tepkiler verdiğimi farkettim. Bu oradan çıkana kadar istem dışı, hep devam etti. Bazen bir halisünasyon sebep oldu bu tepkiye, bazende başka bir şey, ama o neyse yapmaktan kendımı vazgecıremıyordum. Bu şeklide çok zaman gecti. O mezardan dar yerde yapmadıgım sey kalmadı. 

Ne yapılabilir diyenler olacaktır. İlk aklıma gelen, inancım geregı Allah a yalvarmak oldu. Ellerimin uzandığı yerlerime dokunarak tehemmüm abdesti aldım. Göz hareketleriyle namaz kıldım zifiri karanlıkta. Uyanıkken zippoyla vurmaktan baska en cok yaptığım bu oldu. Bu şekile bekleyerek saatler gecti. Ama hiçbirsey değışmıyordu. Ne o ses yaklasıyordu, nede baska birşey.

Sonra farkettim ki alnıma değen soğuk, tadı betona benzeyen bir şey artık kafamı ezmeye baslıyor. Basımı sol omuzuma koyup o sekılde beklemeye basladım. Artık ne beynim nede vucudum buna dayanamıyordu. 

Sonra aklıma, gece evde annem ve kardesımın oldugu geldı. Acaba onlar ne yapıyordu. Daha bir sene geçmemişti, babamı 44 yasında kaybetmemizin üzerinden. Annem ne çok üzülmüştür dedim. Kız kardeşim ufacık yasında hem babasını hem abısıni kaybetmeyi atlatabilecekmıydı acaba dedim. Bu düşüncelerle kendimi oyalamaya calıştım. Sonra bir ara düzensiz aralıklarla bir ses geldiğini duymaya basladım. Bir çekiç sesiydi bu. Dolu dolu vuruyor vurdugu şeyi ufak ufak kırıyordu sankı. O an bir calışma oldugunu dusundum. Bu andan ıtıbaren o ses her vurusunda daha yaklastı. Ama o kadar yavas ılerlıyordu ki saatler gecıyordu, daha yakına gelmesı. Elimdeki çakmagı daha bir dikkatlı vurmaya basladım. Sağ avucumun acıdıgını farkettim, ama cakmagı sol elıme veremiyordum. Bu şekilde vurmaya, ses cıkarmaya calısmaya devam ettim. Çıkan ses cok az bır sestı, ama tiz bir sesti. Hani kopek düdüklerı vardır, ınsan duymaz, ama kopekler cok uzaktan duyar. O geldı aklıma, hıc degılse bır ses cıkarıyorum dıyerek oyaladım kendımı. 

Çok zaman geçmişti. 

Artık dayanamıyordum, hem dayanılmaz şekilde susamıstım, hemde inanılmaz bir idrar birikmesi oldugunu farkettim karnımda. O an aklıma o bardak geldi, aradım buldum koydugum yerde, ama nasıl içecektim. Çok uğraştım, ama olmadı. En azından elimi ıslatayım, onu agzıma ulaştırmayı denerim dedim. Elimi bardağın ıçıne soktugumda bos oldugunu farkettim ve yıkıldım. Artık gücüm kalmamıştı daha fazla sabretmeye. Bardağı salladım su sesı gelıyor, ama boş. Sonra anladım ki bardagın içerisinde bır sıvı var. Kırdım bardagı vurarak. O sıvıyı elime sürüp ağzıma ulastırdım bir şekilde. O da kalın bır sıvıydı, yağ gıbı. 'Ne olursa olsun artık' dedım sıvıyı ağzıma sürdüm. Bir iki defada oda tukendı zaten hemen. Ama susuzluğumu hiç geçirmiyordu. Artık takatim yoktu, hele sabrım hiç kalmamıştı. 

Tekrar başladım Allah'la konusmaya, artık aklıma ne geliyorsa anlatıyordum, ama hiçbirinin anlamı yoktu. Mantıklı sözlerim arasında. 'Artık dayanamıyorum' dediğimi hatırlıyorum, 'bu benim sınavım, çekeceksem de en azından ne olur bana sabrını ver' dedim. 

Nitekim bir şekilde dayanmaya devam ettim, kah bayılarak kah uyanarak. Bu arada nefes alıyordum ama, neden oldugunu bılmediğim bir şekilde aldığım hava yetmıyordu. Zaten çakmağın yanmamasından anladım daha sonra, oksijen yetmiyordu. Zaman gecmeye devam ediyor, sabrım gıtgıde azalıyordu ki; o çekıç sesı bırden cok yakından gelmeye basladı ve bir ses 'Fatih' dedi, bir erkek sesi. Konuşamıyordum efedım diyemedim. 

Ancak fısıldıyordum, oda duyulmuyordu. 

Anladım ki birileri beni arıyordu. Sevinmelimiyim, üzülmelimiyim anlamsız bir karmaşa içindeydim. Artık Vücudumu hissetmiyordum, uyuşmuştu heryerim. 

Beni çıkarsalar bile hayatıma nasıl devam edecegımı bilmiyordum. Sonra bir ses oldu, bi anda bir hava kütlesi bulundugum ortama hucüm etti. Daha sonra, küçücük oldugunu zar zor gördüğüm bir delik farkettim arkamda. Yaklaşık 2 metre kadar uzaktı bana. Görebilmek için neredeyse bacaklarımı, yani belimden aşağısını koparacaktım uzanmak için. Bir ışık hüzmesi gördüm o anda, gözlerim görmemeye başladı. Nefes alışım çok rahatlamıştı ama gözlerime ne olmuştu. 

Derken 'O ses Ben Mehmet Zonguldak lıyım seni kurtarmaya geldim' dedi. Ne oldu bana nedir bu hal dedim. Çok susadım dayanacak gücüm kalmadı ve inanılmaz çişim geldi dedim. 'Neee' dedi 'çişin mi geldi ' dedi Mehmet abi evet dedim 'hemen bırak altına' dedi 'sen iki gündür buradasın deprem oldu gocukte kaldın' dedı bana. 

İnanamadım. 

Hemen ailem geldi aklıma Annem kardeşim yan odamdaydı dedim 'onlar kurtuldu' dedı 'yukarıda herkes senı beklıyor' dedı. Ama dedim benim durumum pek iyi değil, vücudumu hissetmiyorum dedim. 'Sen takma kafana' dedi bana Mehmet abi, 'ben yanındayım' dedi. 'Ama sende bana yardım etmelisin, ben birazdan bu delıgı buyutucem, sen bana uzerınde baskı yapan ne varsa vereceksin' dedi. 'Ama önce çişini yapmalısın' dedi. Tamam dedim ve saldım kendimi. 

Delik büyüdüğünde akılma ilk gelen, su oldu. Oda bana bir şişe su uzattı ama 'bana söz ver' dedi, içmeyeceksin. 'Abi mümkün değil dayanamıyorum' dedim 'o zaman veremem' dedi. Anlatmaya calıştı, 'suyu içersen boğulursun'. 'Bak ben madenciyim çok arkadaşım göçükte bu yuzden hayatını kaybetti' dedı. Söz verince suyu bana fırlattı. Şişeyi ağzıma götürdüm. Ağzıma su doluncada dayanamadım ve içtim. Birden tıkandığımı, nefes alamadığımı anladım, Mehmet Abi dogru söyluyordu. Az daha boğulucaktım. Bir şekilde su agzımdan burnumdan dışarı fışkırdı ve nefes almaya basladım tekrar. Mehmet abi 'ben sana ne dedım' dıye kzımaya basladı. 

'Hadi artık' dedi bırak eglenceyi ve bana yardım et. 

'Ne yapıcam dedim' bak belinden asagısı ezılmış onları cıkarmaya calıs, bana uzat dedı. Ama ben cıkmak ıstemıyordum ve bunu ona nasıl soyleyebılırdım. Annemin ve kardesımın dısarıda olduguna ınanmıyor ve durumumun felçli bir hasta gıbı oldugunu dusunuyordum. 

Mehmet Abi'ye 'abi sen gıt, ben çıkmak ıstemiyorum' dedim. 

'Ne oldu' dedi durumu anlattım. 'Annen burada dıyorum sana' dedi, nasıl ispatlayacağını düşündü, annemin tipini sordum yanlış verdi. Artık beynim iflas etmış hiçbir seye anlam veremıyordum. Adam bana yalvarmaya basladı, bak dedı 'psıkolojın gayet normal. Çok acın var ve oldugun ortam senın duzgun dusunmene engel oluyor, lütfen bana yardımcı ol. Senın ıcın 15 kısı ugrasıyoruz bu tunelde' dedi. Bir iki dakıka sonra annemın ve kardesımın sac renklerı goz renklerı vb ozellıklerını soyledı bana. Beni ınandırmaya calıstı yasadıklarına. Ve beni kah ağlayarak kah anlatarak razı etti duruma. 

Bende yardım etmeye basladım, üzerimde ne varsa verdim. Bir 55 ekran tv vardı sag omuzum hızasında, cok canımı yakıyordu. Onu cıkarmaya cok ugrastım. Daha sonra belimden asagıdakılerı vermeye basladım, parça parca olmus beton kutlelerı ahsap mobılya parcalarıymıs canımı yakanlar. Tek tek vermeye basladıkca rahatladı bacaklarım. Artık azda olsa belim yerınden oynuyordu. Ama başıma baskı yapan kütle daha da baskı yapmaya basımı hareket edemez hale getırmeye baslamıstı. Bunu Mehmet abıye soyledım 'artık cok vaktımız kalmadı Fatih dedi, artcılar yuzunden yıkılan bına yerıne oturuyor daha da artıcak bu' dedı. Ama ben hala çıkmaya nıyetlı değıldım aslında. Neden bılmıyorum ama psıkolojım darma dağın bir haldeydi. Devamlı annemın ve kardesımın öldüğünü bana yalan soyledıklerını dusunuyordum. Bınada toplam 20 daıre, bır suru ınsan vardı. 'Neden benımle ugrasıyorsun' diyip duruyordum Madenci Mehmet Abiye. Oda beni razı etmek için yapmadıgını bırakmıyordu, hatta bı vakıt agladı koca adam benımle birlikte, şimdi anlıyorum ki ters psikolojıydı bu. Bende devamlı 'babamı yeni kaybettim artık annem kardesımde yok' ne olur benı bırak dıyordum adama.

    Yeni tasınmıstık evımıze, 1 hafta olmustu henuz, esyalar hersey yeni alınmıştı. Annem babamla ilgili hatıraları olacak hıcbırseyı bu eve sokmamıstı, sırf biz çabuk  atlatalım diye. Kardeşim 10, ben 17 yasındaydım babam öldugunde. Babamla ilgili bir konu açıldıgında annem hemen komık hıkayeler anlatır, bizi güldürürdü. İlk aklıma o geldi göcükteyken, eğer annem ve kardesımde gocukte canlı kaldıysa dedım annem su an kardesıme komık seyler anlatıyor, onu gulduruyordur dedım kendı kendıme. Mehmet Abi dedim 'lütfen, sana yalvarıyorum bana dogruyu soyle, soz cıkıcam, annem kardesım gercekten sağlarmı' dedım. 'Dur lan kendım gidip görücem konusacağım' dedı. 

Bir zaman sonra geri geldi. 'Fatih cim annen ve kardesın senın gıbı gocukte kalmıs ama hıcbırseyleri yok. Annenın ayagı ve bası kesılmıs bıraz, kardesın ise sapasaglam' dedı. '15 saat sonra askerler cıkarmıs onları' dedı. 'Şu an dısarıda senı beklıyorlar hatta annen buraya gırmek ıstıyor, senın yasadıgına oda ınanmıyor' hadı gel bareber cıkalım dedi.  Yavas yavas yasama sevıncı bır duygu patlamasıyla içime girdi sanki. Ağlamaya basladım, annem kardesım geldi aklıma mutlu oldugumuz zamanları dusundum sankı gitgide yasamak için sebeplerim artıyordu. 

Az sonra 'Abi dedim senin ailen varmı?' 'olmazmı Fatih' dedi, 'onlarda beni bekliyor memlekette, hadı gel kardesım üzme bizi, bak kaç kişi senin için ugrasıyoruz' dedi Madenci Mehmet abi. Bu gün düşündüğümde pek anlamlı gelmiyor inadım ama buydu hıssettıgım o anda. Tamam Abi dedim, ne yapmalıyım? 'Ben arkanda olan dokuntulerı alıcam sende bana dogru gerı gerı sırt ustu gelmeye calıs' dedi. Tamam dedim. Birkaç saat ugrastan sonra elı elıme degdı sonunda, sonra cektı benı. Bir battanıye geldı, benım altıma onu serdiler ve battanıyeden asılarak benı cekmeye basladılar. Omuzlarımın gecebılecegı kadar bır delık oldugunu gordum arkamda, demir filizlerini elle yamultuyordu Mehmet Abi. O elindeki sanırım 5 kg. balyozla acmıstı bu oyugu. O kırıyor, arkasındaki yüz üstü yatan diğer arkadasları kovalarla posta dedıklerı malzemelerı arkasındakılere uzatıyordu. Bos kova gelıyor dolu olarak cıkıyordu, o mezar gibi daracık yerden. 

Mehmet abi nasıl yaptınız bunu ellerin acımadımı dediğimde 'sen gel yeter ki ne acıması be oğlum' dedi babacan bir tavırla. Çok üzüldüm hallerine, baslarında ısıklı kasketler 60-70 santım bir delikte bir sürü ınsan havasız susuz calışıyorlardı. Bu arada beni ufak cocuk zannediyorlarmış. İşe baslarken tunelı cok daha dar acmıslar. En ufak bedenlı Mehmet Abi o cocuk gecıcek kadar ufak tunellere ılk gırer, komuru gordugunde de tamam burası der asıl tunel acılırmıs madende. O taktikle gelmişler bana kadar. Benim buyuk oldugumu ılk sesımı duyunca anlamıslar, o yuzden cok daha uzun surmus benı kurtarmaları. 'Bir resim bulduk' dedi Mehmet abi 'orada 7 yaslarında bır cocuk vardı sarısındı' dedı 'sen oldugunu dusundum ama sen degılmıssın' dedı. Abi benım o ama kucukluk resmım dedım, gülüştük tünelde.

Binamız 5 katlı idi, altta garaj en ust katda da çatı katı vardı. Yani 7 kat. Şevket en ust katta oturuyor, odasıda; dubleks olan evılerının catı katındaydı. Depremden cok sonra gorustugumuzde 'abı ben 7. katdaki odamdan yuruyerek cıktım yola dedı, besıncı kat dahıl yoktu ortada, catı katı hem zemın olmustu' diye ekledi.

Beni bulmak için göçüğü önce odamın iz düşümüne denk gelen yerden asagı doğru kırmaya başlamıslar, bakmıslar kı bına temelıyle kaymıs. Bu sefer binanın kaydıgını dusunduklerı yere dogru asagıdan kırmaya, kazmaya baslamıslar. Sonra dedi Mehmet abi 'bir ses duyduk, çok ınce tız bır ses çıt çıt diye gocukten gelıyordu. Sessizlik olması için herkesi uyardık zaten iş makınası calıtırmıyordu kımse insanlar gocukte ezılmesın dıye. O sese dogru calıştık ondan sonra hep. Bir ara ses kesıldı sonra yine basladı. Ama merkezini hiç kaybetmedik.' Elimdeki zippo işe yaramıştı. Bu dedim Mehmet abi bununla ses çıkardım. Demir filizi vardı yanımda ona vurdum devamlı. 'Aferin dedi babacan Mehmet, aferin.' Zippo hala elimde ve yumrugum kapalıydı tünelde beni çekerlerken. Yol hala bitmemişti ne uzun gelmişti, sanki içerde kaldıgım zaman bile azdı. Sonra çok keskin bir ışık göründü, gözlerim yanıyor tam secemıyordu. 'Şimdi dedi Mehmet abi battaniyeyi kollarının ve ayaklarının üzerine bağlıyacağım seni yukarı çekeceğiz' dedi. Bacaklarımı hissetmiyordum ama acımıyordu da. Yukarı doğru çekilirken belden yukarıma devamlı bir şeyler takılıyor canımı yakınca da durduruyor beklıyordum. Pozisyon degıstırıp devam edıyorduk.

Nitekim kurtulmuştum. Ben deliğin başında gozukunce herkes başıma üşüşmüş battanıyenın bi ucundan tutuyordu.El ele vererek beni ilerletiyorlardı insanlar Amcam, Eniştem, komşularımız herkes oradaydı.O an  anladım beni kurtaran madenciler yoktu artık etrafımda. Konuşamıyordum, fısıldayarak Mehmet Abi nerde diye sordum amcama.  Mehmet abi nerede?  Kim o dedi sevinçten ağlayarak. Birden irkildim o nerde gitmesin dedim. Fısıldayarak konuştuğumdan kimse önemsemedi. Bir şekilde derdimi anlattım ve Mehmet Abi nin yanıma gelmesini sağladım. Geldi Mehmet abi. Ufacık boylu, zayıf, yanık tenli esmer bir adamdı. 'Efendim Fatih dedi' üzerime dogru egılıncede sarıldım boynuna, ıkımızde hıckıra hıckıra aglamaya basladık ve bizle birlikte herkes aglıyordu. Sokaktaki insanlar, Ambulans şoförü, doktor, hemsıreler, heskes.

Annem göründü önce göcukten yola ınınce. Battanıyeden ınıp kosmak ıstedım ayaklarım hareket etmıyordu guvenemıyordum kendıme. Kolumu kaldıramıyordum halim kalmamıştı artık. Sonra kardeşim cimcimem Feyzam gorundu, gerçekten hiçbirşeyleri yoktu sapasağlam karşımdaydılar ve ağlamakla gülmek arasında yüzüme bakıyordu ikiside. Dünyanın en mutlu insanı olacağımı hiç düşünmemiştim. Ama Allah çok büyüktü. Ne benim nede ailemin başına hiçbirşey gelmemişti işte. Ben orada neler düşünmüştüm oysa ki ama O nun benimle ilgili başka planları vardı. O psikolojıyı hıc bır zaman analayamadım. Anlayamayacaktımda sanırım.

Madenci Mehmet abi kurtardı beni göçükten evet ama kazarak değil yaşam sevincimi psikolojımı okşayarak, bana ailemin değeri hatırlatarak. Orada yaşanılanları bir o biliyor birde ben, Allah ondan ve onun gibilerden razı olsun.

Şimdi evlendim çok mutluyum, hatta haftaya cocugum bile olacak daha ne olsun. Adını şimdiden koyduk 'Tuana Su'. Cennete düşen ilk yağmur tanesiymiş.  

Bu anlamını çözemediğimiz hayatta bakalım başımıza daha neler gelecek.

Bu arada o sakladıgım tornavıdayı hıc bulamadım gocukte. Diyorum ya Allah cok buyuk diye. Sen ne istersen ıste ne dusunursen dusun senın bi sebebin var yasamak ıcın sadece O'nun bıldıgı…

Fatih Tanış

Çıkış Anım :


2 yorum:

  1. İnanamadım.. tek nefeste okudum.. Allah sizi sevenlerinize sevdiklerinize bağışlasın her zaman..

    YanıtlaSil
  2. İnanılmaz.. çok geçmiş olsun.

    YanıtlaSil